1 Aralık 2014 Pazartesi

DİNLER ,PAPA, PATRİK : Şu halde bugünkü Hristiyanlık, Hz. İsa'nın tebliğ ettiği Hristiyanlık değildir; 'Mesih, Allah'ın oğludur' gibi sözleri kendi ağızlarıyla uydurmuşlar.



Herkesin merak ettiği soru şu: Latin kilisesinin başı İstanbul’da ne arıyor?

Müslümanlar açısından iki başpapaz, yani iki inanç sisteminin ruhani başkanları bir araya geliyor..

Ama kendi hiyerarşileri açısından durum farklı. Papa aynı zamanda Vatikan devletinin de başı. Evrensel. Tüm dünya katoliklerinin sadece ruhani lideri değil, dini, siyasi lideri.. Bütün kiliselerin sahibi ve tanrının yeryüzündeki temsilcisi..
ortodokslukta Tanrıyı kilise ve kiliseyi de ruhani konsey temsil ediyor..

Katolik, ortodoks, protestan, Yehova şahitleri, Mormonlar gibi birçok hristiyan topluluğu var..

Aslında hristiyanlık Hz. İsa’nın tebliğ ettiği din değil. Onu Tarsuslu Saul uydurdu. Yani Pavlus. Bugün tek bir hristiyanlık da yok.. Haçı uyduran da teslisi uyduran da o..

Hz. İsa Beni İsrail peygamberi idi, O’nu pagan gelenekle bezeyip latinleştiren ve ait olduğu Beni İsrail geleneğinden ayrılarak, haramları helal kılan Saul’dur.. 
Bugünkü hristiyanlık Saul’ün dinidir..

Aslında Yahudiler “Üzeyir Allah’ın oğludur” diye bir yalan uydurmuşlardı, Babil dönüşü. Çünki Hz. Üzeyir, yasaklanan Tevrat ve Zebur’u yeniden tek bir kitap olarak tanzim etmişti.. 

Saul de Pavlus adı ile İncil’i yeniden tanzim etti. Onda olmayanı ona ekledi. Onda olanı ondan çıkarttı.


Airuscular bu açıdan daha doğru bir yol izlediler ama Roma ve Bizans çizgisi bu günkü hristiyanlığın mimarları oldular..
Bugün gelinen noktada hristiyan dünyasında 3 büyük yöneliş var. Katolizm, ortodoksluk ve protestanlık. Yeni akım protestanlık olmakla birlikte kendi içinde en çok bölünen akım protestanlık. Katoliklik en çok eleştirilen, tartışmalı akım olsa da kendi içinde belli bir hiyerarşik ve kurumsal bir yapı oluşturuyor.. 

Ortodokslar, Rum, Süryani, Arami, Ermeni, Rus, Yunan, Kudüs, Mısır kilisesi gibi farklı kollara ayrılıyor.. Hatta Rum kilisesi, Kadıköy, Hatay metropolitanlıkları olarak farklı statülere sahip. Protestanların sayısı belli değil.. Kendi aralarında bir birlik de yok. Bir Beni İsrail geleneği olmalarına rağmen birtakım derin siyasi bağlar hariç legal bir bağ da yok. Anti semitik siyonistler diyebileceğimiz evengalişler de farklı bir çizgiyi savunuyorlar.

Ne akaid, ne zikir, ne gelenek, ne ibadet ve ne de muamelat olarak arlarında bir birlik yok..

Latin ve Rum kilisesi birlik olabilir! Yok öyle bir şey.. O zaman Ortodox dünyası bir kez daha bölünür. Rus kilisesi ile ciddi sorunlar yaşanır. Zaten Ukrayna meselesi dengeleri altüst etmişken böyle bir şey hiç mümkün değil. Olsa olsa yakınlaşırlar, aralarındaki mesafeyi azaltırlar, hristiyan dünyasına moral vermiş olurlar, o kadar..

Yoksa, patrikhanenin ekümeniklik iddiasının önünde, sanılanın aksine Türkiye değil Rusya. Bana göre bütün dinler evrenseldir.. Patrikhanenin ekümeniklik iddiası asıl Müslümanlar açısından sorun değil, ortodoxlar açısından sorun.. Yani, Fener kendisini ortodoksluğun evrensel temsilcisi ilan ederken, kendini diğer kiliselerin üstünde görmüş oluyor. Diğerlerini kendine bağlamak istiyor.

Bana kalırsa Türkiye’nin bir ortodox politikası, bir Doğu Roma ve Bizans politikası olması gerek ve bu konunun artık üniversiteler tarafından da araştırılmaya başlaması gerek..
Papanın Türkiye ziyareti birçok açıdan önemli.. Bu vesile ile Ankara Vatikan ile ilişkilerinin geleceğini de yeniden masaya yatırması gerek.

Papalık, Kudüs ve Filistin meselesinde nerede duruyor, İsrail’le ilişkilere nasıl bakıyor, dinler arası diyalog denilen, paralel yapının da işin içinde olduğu sürecin geleceği, haçlı zihniyetinin çağdaş versiyonu Tapınakçıların Türkiye üzerindeki hesapları, Mısır, Suriye ve bölgede yaşanan olaylar karşısında Vatikan’ın tutumu konusunu yeniden ele almak gerekiyor..

Vatikan’ın derdi başından aşkın aslında.. Hızla cemaat kaybediyor.. Gençler kiliseye fazla ilgi ve saygı göstermiyor. Aile dağılıyor.. Uyuşturucu ve alkol batı toplumunu çürütüyor. Fuhuş da öyle.. Kilise içindeki ahlaki zaaflar, mali usulsüzlükler, teolojik tartışmalar Vatikan’da morallerin altüst olmasına yetiyor zaten.
Geçmiş ve gelecek tartışmaları, kataşizm, sekülerleşme, agnostizm kilisenin en büyük sorunları arasında..

Vatikan bugün kendisi himmete muhtaç bir dede, nerde ki gayrıya himmet ede konumunda..



Bu arada Papalık, Bari’deki, Demre’den kaçırılan Aziz Nicalaus’un kemiklerinin iadesi konusunda ne düşünüyor aceba..
Selâm ve dua ile..


Abdurrahman Dilipak

**************

Hz. İsa mı Pavlos mu?

Hz. İsa mı Pavlos mu?
Kilisenin 2000 yıldır sormaktan kaçındığı büyük soruyu artık hristiyanlar soracaklardır.


Kiliseler birleşebilir; yeryüzü siyasi hareketlenmeleri karşısında başlangıçtan beri aralarında mevcut bulunan ihtilafa bir son verme gereği duyabilirler.


Karşılıklı jestlerin idaresinde plânlarını yürürlüğe koyabilirler.
Bu, Kilise ile hıristiyanın soğumasını durdurabilir mi? 
Batı hıristiyanlığı ile Doğu hıristiyanlığı İslam alemine basınç uygulama stratejisi içinde bulunabilir; kolu kanadı kırık çağı takdis edebilirler!..


Hıristiyanlık tarihi baştan başa seremonilerdir.
Kültürlü bir hıristiyan, Üç Tanrı inanışından uzaklaşacaktır.
Birey çağındayız.


Dışına kabuk yapan fakat içerde hiç iyileşmeyen bir yara; o yarayı açandan yana irrasyonel boyutlara vardırılmış bir gayret.


Bu gayretin kurduğu bir örtüşmesizlik.
Pavlos’un yanlış geleneği coğrafyaya yayışı.
İnsan doğrusu tarihsel bir müsamere karşısındaymış gibi dini, İlahi özün adeta işkence direğine bağlamak isteyen bir yanılsamadır bu.


Masum görülebilir bir yanılsama sanmamalı: Kökleri derinlerde, Allah’ı birlemeye dirençten beslenmiş bir illüzyonda İsa’ya gösterilen direnç.
Halk ondan memnundu açıkçası.
Rahatsız olan düzenin babalarıydı.
Hahamlardı. Dünyevilik toplumun ruhunu sarmış idi: Çok özel bir alınyazısının içinden gönderilen yeni bir elçi bu sekülerliği gidermek için gelmişti.


İşleri bozmaya geldiğini düşündüler.
Peygamberlere itiraz ve hatta onların anlamına olduğu kadar canına da kast etmek gelenekleşmişti.
İğrenç bir gelenek.


Hahamlara Allah’ın mukaddeslerini hatırlatan, onları uyaran, dünya işlerinin bir karşıtlık halinde sürdürülüşüne parmak basan Zekeriya, can havliyle kaçarken önüne çıkan bir ağaca sığınmak ister.


Ağaç açılır ve nebi içine saklanır, ağaç kapanır.
Testere ile ağacı kesmeye başlarlar.
Hz. Zekeriya şehit olur.


Bilmiyorum, ona yahudi ve hıristiyanlar biz Müslümanlar kadar ve sürekli, üzülmekteler mi?


Yahya Peygamber de, kızıyla evlenmesine karşı çıktığı ve izin vermediği için Herod önce zindana attırdı, sonra da başını kestirdi. Altın bir tepside huzuruna getirdiler.
Babil meliki Buhtunnasır, Hz. Yahya’ya inanmış bir kimse idi.
Kudüs’e sefer edip, intikam aldı.


Öyküsünü Taberi Tarihi’nde bulmak mümkündür.
Peygamberlerin kader öyküleri çeşit çeşit.
Hıristiyanlar bunu anlayamıyorlar.


İsa’nın da vücudunu ortadan kaldırmak istiyorlardı.
Filistin’de Roma yönetimi onu bir tehlike görmüyordu.
Yahudi ileri gelenlerinin sürekli şikayetlerine sonunda, yenik düştü diyor ayrıntılı tarihler.


Mevlana da Mesnevi’de, geniş ve derin yorum çerçevesi içinde Romalı yetkilinin psikolojisine yer vermiştir. İlginç bir diyalektikle yaklaşıyor olaya.


Bir yazar, Hindistan’da Protestan papazları ile münazaralarda karşı karşıya gelmiş ve sonunda Protestan din bilginleri İncil’in, daha önce de Tevrat’ın kişilerce değiştirilerek tahrif edilmiş olduğunu itiraf etmek durumunda kalmışlardır. Bu İslam alimi Rahmetullah el Hindi’dir.


Yirmi dördüncü dedesi Abdurrahman b. Abdülaziz, Hz.Osman’ın soyundan olarak Hindistan’a ilk yerleşen kişidir.
Rahmetullah (1818-1891) ilim hayatını Farsçayı çok iyi bilen bu papazlardan Pfander’in Mizanu’
l-Hak diye yayınladığı bir kitaba karşı mücadeleye adamıştır denebilir.


Papazı münazaraya çağırdı.
Üç defa tekrarlanan münazaralardan Rahmetullah’ın büyük eseri İzharü’
l-Hakk doğdu. [Bu kitabın yeni bir çevirisi Abdülhadi Sıddık tarafından yapılmış, Faran Yayıncılık tarafından basılmıştır.
İki ciltlik bu eser, Abdülhamid 2 tarafından da beğenilmiş ve emriyle Batı dillerine çevrilmiştir.]
İzharü’l-Hak, sindire sindire okunacak bir kitaptır. Fikrimizi besler.


Bu besleme geriye doğru bir açma olur.
Hıristiyanlık Hz. Adem’in ilk günahına takılmıştır; Pavlos’un yaptıklarına teşhis gözü ile bakılsa daha iyi olmaz mı?


Hz. İsa Kur'an'da yazdığı gibi öldürülmemiş ve dirilmemiştir...

Peki bu İncilleri hazırlatanlar o dönem neden böyle bir şey yaptılar?

Çünkü inançları Pagan ( putperest) dinleriydi.
Temeli Avrupa ve Mısır’dır.

PAGANİZMİN KÖKENİ

Paganizmin kökeni hakkında neredeyse hiçbir kaynak yoktur ancak bazı kabullerden yola çıkabiliriz. Dünya’ya dinin ilk olarak Âdem ile Havva’dan geldiğini kabul edersek, paganizm, Âdem’in ve Havva’nın getirdiği dinin, zaman içinde insanoğlu ve başka etkenler tarafından değiştirilmiş halidir çıkarımını yapabiliriz. Paganizmin ilk hallerinde, yani öz paganizmde tek tanrıça vardır. Buradaki teklik kavramının ilahi dinlerden alındığını söyleyebiliriz. Ayrıca paganizm ile ilahi dinler arasındaki etkileşim de bu yolla açıklanabilir. Daha sonraki zamanlarda ise paganizm iyice değiştirilmiş ve değişik türlerde çok tanrılı pagan dinleri ortaya çıkmıştır. Çok tanrılı pagan dinleri ise mitolojiye, wicca ve cadılık kültürüne yol açmıştır. Doğa dini içten içe büyü dinine dönüşmüş ve nihayetinde şimdiki halini almıştır. Ayrıca daha sonraları İlahi dinler de çoğu zaman mitolojik ve pagan inançtan etkilenmiştir. Örneğin: nazar boncuğu, haç, yılbaşı, türbe vb. ( bu konulara yazının ileriki kısımlarında döneceğiz ). Kısaca, İlahi din bozularak öz paganizmi, öz paganizm genel anlamda bilinen paganizmi, genel paganizm ise tarihteki birçok efsane ve mitolojiyi yaratmıştır.

Öz paganizmin gelen özellikleri:

- Tek tanrı (tanrıça) olan doğa anaya inanırlar. Bunun yanında yardımcı tanrılar olabilir.
- Şeytan inancı yoktur, varlığını kabul etmezler ancak cehennemsiz ahrete inanırlar.
- Herhangi bir kurtarıcıya inanmazlar, doğa kendini korur.
- Tanrıça herkese karşı adaletlidir, taraf tutmaz.
- Doğa enerjisine inanılır.
- Doğa, ağaçlar, bitkiler, hayvanlar, insanlar (kısaca canlı varlıklar) ve gök cisimleri kutsaldır.
- Sınırlı doğal dengeye inanılır. Doğum, üreme ve ölüm kutsal bir döngüdür.
- 5 ana elemente inanılır. 
- Mutlak kadın-erkek eşitliği vardır. Irk ve dil farkı reddedilir.
- Kadın ve doğurganlık kutsaldır. Doğanın içindeki her varlık kutsaldır, boş yere zarar verilmemelidir.
- Her şeyin bir zıttı vardır, tanrıçanın ise zıttı olmadığı için tanrıçadır.
- Temeli Avrasya’dır.


Genel anlamda paganizmin özellikleri:
- Birçok tanrı ve tanrıçaya inanırlar. Tüm tanrılar ve tanrıçalar tek tanrıdır ve tanrıçadır.
- Şeytan, cennet ve cehennem inançları yoktur.
- Doğanın seçtiği bir kurtarıcı olabilir.
- Tanrı doğayla bütünleşmiştir, doğanın içindeki varlıklara adaletlidir.
- Doğa, ağaçlar, bitkiler, hayvanlar, insanlar (kısaca canlı varlıklar), gök cisimleri ve tanrıça adına yapılmış heykeller kutsaldır.
- Hıristiyanlık ile aynı temele sahiptir. Daha doğrusu Hıristiyanlığı etkilemiştir.
- Ölümsüzlüğün var olabileceğine inanılır.
- 4 ana element ve onların birleşmesinden oluşan ruh gücüne inanılır.
- Birçok gizli cemiyet ile bağlantılı olduğuna dair kaynaklar vardır.
- Kadın ve doğurganlık kutsaldır.
- Her şeyin bir zıttı vardır, tanrı varsa tanrıça da vardır.

- Temeli Avrupa ve Mısır’dır.

PAGAN RİTÜELLERİ VE CİNSELLİK


Paganizmde cinsellik önemlidir. İnsanın en önemli görevlerinden biri üremektir. Hıristiyanlık ve Museviliğin baskılarına ters olarak Paganizm kişiyi cinselliğe teşvik eder. Pagan inanışına göre kişi yaklaşık 16 yaşından sonra cinsel ilişkiye girebilecek düzeydedir ve girmelidir. Paganizmin ana tanrıçası Doğa Ana, doğurganlığın sembolüdür. Bu yüzden Tanrıçaya yaklaşmanın, onla bütün olmanın, ona ibadet etmenin en güzel yollarından biri cinselliktir. Paganlar cinselliğe doğal ihtiyaç, zevk ve ibadet olarak bakarlar.

Paganizmin en ilginç konularından biri ise, erkek eşcinselliğine çok sıcak bakılmamasına rağmen, kadın eşcinselliği yani lezbiyenliğin Paganizm’de tamamen doğal olmasıdır ( hatta bazı Pagan inanışlarında kutsal).

Bunun nedeni ise, tanrıçanın dişi olarak görülmesi ve erkek yerine bir dişiye hayran olmanın daha onurlu bir davranış olduğudur. Hatta iki eşcinsel kadın ile bir adet erkekten oluşan üçlü cinsel ilişki yine aynı nedenle kabul görmektedir.
Paganizm'de bulunan ilginç cinsellik geleneklerden biri de ilişki sırasında sıvının kutsallığı üzerinedir. Öz paganizm hiçbir şekilde koruyucuları, kondom ve türevlerini tasvip etmez. İlişkiye girildiğinde sıvı alış verişi olmalıdır. Bu yüzden cinsel ilişki gibi aynı zamanda öpüşme ve eşlerden birinin vücudu ile diğer eşin oral teması da kutsal sayılmaktadır. (Bu yüzden öz paganizmde cinselliğin elementi aynı zamanda su'dur.)

Pagan inancına göre yaratmak Tanrıça’ya mahsustur. İki kişinin cinsel birleşmesi sonucunda üreme durumunda tanrıçanın işini yapmış ve bir nevi kutsallaşmış olurlar.

ROMA‘DA: GİZEMCİ –EZOTERİK TARİKATLAR

Bu gizemli şeytani tarikatlardan, sadece ikisine yer verebileceğiz. Özellikle, Roma'nın vahşi insan felsefesine uygun olan "Bacchus gizemi" ve bugünün Hıristiyani New Age tarikatlarını çağrıştıran "Mithras gizemi". Bu iki tarikata da, soylulartüccar veaskerler rağbet etmekteydi. Ayrıca Pompei'de de bu şeytani tarikatlarla ilgili arkeolojik kanıtlar bulunmuştur.

Pompei'de bulunan, 
"Bacchus ayini"ni gösteren duvar resmi.

BACCHUS TARİKATI

İnsana, tanrısallığı ve ölümsüzlüğü vereceğini iddia eden bu tarikatın, vahşi ayinleri ve törenleri vardı. İnsanın, dizginlenemez yanını simgelediği ifade ediliyordu.
Şaraptanrıları ile bağlantı kurmayı kolaylaştırdığından; müritlerin, sürekli sarhoş olmaları gerekiyordu. Sarhoşluk ortamındaki ayinlerde, her çeşit rezalet vardı. Özellikle kadın müritlerin, müzik ve dans eşliğinde, kendilerinden geçmeleri, çok taraftar çekiyordu.
Roma’da önceleri, gizli gizli kutlanan törenlerde; şarap içilir, et yenir, her türlü ilkel davranışlar ortaya çıkardı. Genç kızlar ve oğlanlar kendilerinden geçer. Dinsel çalgı aletleri, davul ve zillerin çılgınlığı ile, karanlık tünellere girilir ve her türlü çılgınlıklar yapılırdı. Bu tarikata girmek isteyenler, on gün cinsel ilişkiye girmez, çokaz yemek yer ve suyla arınarak tapınağa girebilirdi.

"OĞLAN ÇOCUKLARINA TACİZ"
Başlangıçta sadece kadınlar ayine katılabilirken; sonradan erkekler de katılmaya başlar. Ayinlerin, gece yapılması, yaşanan ahlaksızlıkları sınırsız hale getirir. Bacchus ayinlerinin vahşiliği; vahşeti felsefe olarak benimsemiş Romalı yöneticileri bile rahatsız eder. Bu nedenle, İÖ 2. yüzyılda, Romalı yöneticiler, sert önlemler almak zorunda kalırlar.
Titus Livius, bu törenlere engel olmak isteyenlerin, kurban seçildiğini yazmıştır. Bu törenlere katılanların çılgınlıklarıçocuk kaçırmadan, oğlan çocuklarına cinsel tacize ve insanların kurban edilmesine kadar uzanmıştır.
Bacchus tarikatı ile ilgili günümüze ulaşan en önemli arkeolojik kalıntılar, Roma elit tabakasının sayfiye yeri Pompei-Herculaneum bölgesinde, yirmi odalı "gizemler evi" olarak bulunmuştur. İS 79 yılında, Vezüv yanardağının patlamasıyla küller altında kalan bu yer, 1909 yılındaki arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır.

Roma toplumunda, bu gizem tarikatlarının dışında; özellikle yönetici soylulararasında; oğlancılık, lezbiyenlik, ensest ilişki ve her türlü ahlak dışı ve sapkın ilişkiler, oldukça yaygındı. Erkek cinsellik organı, her an sergilenme ve adetatapınma boyutlarına kadar, taşınmıştı. Ahlakın olmadığı; vahşetin, sınırsız- sapkın cinselliğin egemen olduğu bu toplumun; bencillik, kibir, güç, asalet, para ve her türlü hilekarlık, temel vasfıydı.

Resmi Roma Dini'nin karmaşıklığı, hangi tanrı için bu ayinlerin yapıldığına halkın bile şaşırdığı,tören ve uygulamalarla doludur. Şeytani köklere dayanan, dinden başka herşeye benzeyen bu "Din", tam anlamıyla devlet kontrolündeydi.
Çok farklı halklar ve kölelerden oluşmuş Roma'da, aynı şeytani köklerden; eski Yunan, Mısırve Doğu'dan gelen "gizem dinleri"ninde, oldukça etkili olduğunu söyleyebiliriz.

Roma putperestliğininköklerini, kaynaklarını 
ve karakteristik yapısını şöylece analiz edebiliriz:

1) Roma insanının bu karakteristik özelliği, elbette "din anlayışı"nı da etkiliyecektir. Dünyacı, fiziksel güç peşinde; kaba gururu öne çıkaran bir anlayışın, insani bir mücadele yerine, vahşi bir mücadeleyi ve felsefeyi izleyeceği gayet açıktır. Bu anlamda,Roma Dini'nin, neden kaba putperestliğe dönüştüğü, anlaşılır bir durumdur.

2) Bu başlangıç döneminde; Romalılar, olağan veya olağanüstü tabiat olaylarını; bu olayların arkasında "vehmettikleri gizli güçleri", tanrılar edinmişlerdir. Bu gizli güçler(varlıklar), insanlık tarihi boyunca, insanlığa musallat olmuş cin-şeytanlarıdır. 

İnsanların cehaletini ve korkularını kullanarak; onları, kendilerinin tanrılar(ilahlar) olduğuna inandırmaktadırlar.
Gelişmemiş başlangıç toplumlarında, basit olan ilişki; toplum gelişip-organize oldukça; mabetler, törenler ve kurbanlarlakurumsallaşmaktadır. Başlangıçta bu "varlıklar"la olan iletişim ve iletişim mekanları, daha doğaldır. Ve bu yerler, varlıkların da(cinlerin de), yaşam alanlarıdır. Buralar; evlerinin ocakları, kilerleri, koruları, mağaraları, su kaynaklarıdır. İşte başlangıçta, "iletişim ve tapınma yerleri" bu şekilde, basit ve doğaldır.

3) Toplum gelişip-organize oldukça, soyut paganizm(çok tanrıcılık), putperestliğe dönüşüyor. Kurallar, ritüeller, mabetler ihdas ediliyor. Cin-şeytanlar, putları, maske olarak kullanıyor. Bu maskların arkasına saklanarak; insanları kendilerine çekiyorve köle ediniyor. Bu iletişimde putlar, vasıta(aracı) görevi yaparken; din adamları sınıfı(kahinler), halk adına bizzat iletişimi sağlıyor.

Bir tarafta, kendilerini gizleyerek, sadece ruhbanlara(kahinlere) fısıldayan gizli güçler(varlıklar), diğer tarafta onların gücünü kullanarak; toplumda özel bir yer edinen ruhban sınıfı. Ruhbanlar, ya yönetimi ellerinde tutar ya da yönetimin yardımcısıdırlar. Böylece, bu "din" adını taşıyan "alışveriş", sonuçta, hakimlerin yönetimini güçlendiriyor. Hatta zamanla, devlet başkanlarının, kralların tanrılaştırılmasıyla; Roma'daki gibi ilahların(putların), sayısı artıyor.

4) Bu kahin-cin ilişkisinin, aracıları olan putlar ve onların etrafında geliştirilen ilişkiler ağı; şöylece özetlenebilir:
Sonuç olarak bu ilişkide, tarafların yararları ve beklentileri nedir? Ruhbanlar, tanrılar(cin-şeytanlar) ile olan ilişkiden; hertürlümanevi otorite ve yönetime katılma gücü elde ederler. Kendilerini, bir takım doğal olayların veya felaketlerin arkasına saklayangüçler(varlıklar); yani "cin-şeytanların amaçları" ise şunlardır:

a) Esas amaç; insanları hiçbir zaman hakka(gerçeğe) dönemeyecek şekilde saptırmak. Kölesi oldukları İblis'in,"kutsal planı"na hizmet etmek. Saygın ve şerefli bir yaratılışa sahip insanoğlunu, aşağılamak; saygın olmadığını kanıtlamak. Allah'a köle olma şerefini kaybeden insanoğlunu, cehenneme sürüklemek. Tarihi kin ve intikam bu! Bu amaca bağlı kalarak; insanlarla alay etmek,oyun oynamak, kendisine hizmet ettirmek, onlardan yararlanmak. Putları maske yaparak; görünmezlik zırhına bürünerek;ruhbanlarla beraber yiyip-içip eğlenmek, hertürlü çirkin emellerine onları alet etmek. İşte "İblisin ve ordusunun" tarihi amacı ve tarih boyunca işlettiği intikam planı budur.

b) Bu ruhbanlar(kahinler) ile cin-şeytanlar arasındaki ilişkilerde; en önemli vasıtalardan bazıları; kehanet, sihir-büyücülük vefalcılıktır. Tarih boyunca kullanılan bu şeytan işleri, bugün de insanların, dünyevi bir güç kazanma hayaliyle başvurdukları pis işlerdir. Roma’da bu işler, kurumsallaşmış ve Roma putperestliğinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Büyücülük-kehanet, tüm çok tanrıcı eski uygarlıkların ortak özelliğidir.

5) Bu, yakın zamanın en kaba ve traji-komik Roma putperestliğinin kökleri, maalesef insanlık tarihi kadar eskidir. Bugünarkeoloji nereyi kazsa, topraktan tanrılar fışkırmaktadır. Atlantis, Mu, Sümer-Babil, Mısır, Yunan, Nuh, Ad, Semud ve benzeri, tüm eski toplumların çok tanrılı dinleri, aynı karakteristik özellikleri göstermektedir. Adım adım putperestliğin oluşumu; aşamaları, sembolleri, seremonileri, simgeleri hep aynıdır. Gök, Güneş, Yer, Ay, gezegenler, Doğal olaylar-felaketler, iyilik-kötülük, krallar-ruhbanlar v.s; insanoğlu bunlardan etkilenebilir, korkabilir, ancak bunların, bir "mask-put" haline gelmesinde; fırsatçı, görünür-görünmez güçlerin(varlıkların) rolü hep aynıdır.

6) Sonuç olarak, Roma'da ortaya çıkan putperestliğin ve gizemli şeytani dinlerin; eski kavimlerin, putperestlik formlarının ve akıl dışı tapınmalarının bir toplamı olduğunu söylemeliyiz. Bu şeytani saçmalıklar karşısında, aklın, bir kere daha işlerliğini kaybettiğini görmekteyiz. Tüm unsurlarıyla, ibadet şekilleriyle Roma Dini, Sümer-Babil-Akad, Mısır Dini'nin ve özellikle deYunan- Hint putperestliğinin bir tekrarından ibarettir. Bu kaba paganizmin ve Hıristiyanlık dönüşümünün, bugün, Avrupa Birliği'nin köklerini oluşturduğu gerçeği, önümüzde durmaktadır.
İnsanlık tarihi boyunca, kendisini maskeleyerek, gerçeği, yalanla karıştırarak; insanları kandırma sanatında uzmanlaşmış İblis veavanesinin, kin planı, işlemeye devam etmektedir.

 Masonluk, İllimunati,Tapınak Şövalyeleri, Ökültizim, Mistisizm, Sufizm, Scientology ve New Age, vb., bu çağın insanlarının, beynini yıkamaya devam ediyor. Mesajın özü aynı, yöntemler ve vasıtalar benzer.
Dün, insanlık tarihini, putlarla dolduran İblis ve Çetesi, şimdi çağın, İslam'a gözünü kapamış ve teçhizatsız insanının önüne dikilmiş: "siz tanrısınız" diyor. Tarih tekerrür ediyor; cehalet ve gaflet, yine zehirli meyvelerini veriyor.


BİR PAGAN DİNİ OLARAK HIRİSTİYANLIK:

Hıristiyanlık’ın kutsal sembolleri olan balık ve haç pagan kökenlidir. Haç, Zodyak takviminden, balık ise pagan burçlarından alınmıştır.
Zodyak takviminin eski versiyonlarında ortada güneş tanrısı yer alırken, Hıristiyanlık’ın yayılmasından sonra ortadaki tanrının yerini İsa almıştır. Güneş tanrısının kutsal günü olan Pazar günü ( Latin dillerinde Güneş Günü ) olması ve aynı şekilde Hıristiyanlık’ın da kutsal gününün kutsal günün Pazar günü olması tesadüf değildir. İsa, pagan tanrılarından Güneş Tanrısının yerini almıştır.
Hz. İsa’nın kısaca 25 Aralık’ta doğduğu, çarmıha gerildiği, üç gün ölü kaldığı ve tekrar dirildiğine dair bir inanış hâkimdir. Ancak bu hikâye de aslen pagan kökenlidir. Eski pagan tanrılarından Horus, Attis, Krishna, Dionysus ve Mithra da aynı şekilde 25 Aralık’ta doğmuş, çarmıha gerilmiş, üç gün ölü kalmış ve tekrar dirilmiştir, inanışa göre. 
Peki, neden 25 Aralık? Bu olay tamamen astrolojiktir. İsa’nın lakaplarından “doğunun yıldızı” aslında Sirius denen bir yıldızdır ve onu takip eden 3 adet “3 kral” adında yıldız bulunmaktadır. Tahmin edeceğiniz gibi Hıristiyanlık’ta da üç adet kral İsa’yı takip etmişlerdir. 25 Aralık ise güneşin doğum ve batımıyla ilgili bir tarihtir. Ayrıntılı bilgi için “Zeitgeist” filminin birinci bölümünü seyretmenizi öneriyorum.
Size bırakacağım bir konu, paganizmdeki kutsal üçlü ( Holy Trinity ) ile hıristiyanlık’ta ki kutsal üçlü ( Holy Trinity ) inancını karşılaştırınız, tamamen aynı olduğunu göreceksiniz.


Bir fıkra: Bir gün adamın biri Vatikan’ı ziyaret eder ve oradaki kardinal ve rahiplere “Hıristiyanlık bu değil, dini bozdunuz” diye sitem eder. Kardinaller ise “evet biliyoruz, gerçek Hıristiyanlık bu değil der”. Daha sonra Kardinallerden birisi eliyle duvardaki İsa figürünü göstererek “ ancak durum öyle bir hal aldı ki, İsa gökten inip din bu değil dese, onu da aforoz ederiz.” der.

MUSEViLİK’TE MANTIK HATASI:

İlginç durumlardan biri, Musevilik’te sürekli olarak insan halkının tanrı ile pazarlık yaptığı vurgulanmıştır. Pazarlık yapan bir tanrı, mantıksal olarak insana muhtaçtır. Ancak ilahi dinlerin tamamı tanrının kimseye muhtaç olmadığı ve sonsuz güce sahip olduğundan bahseder. O halde Musevilik kendi içinde çelişir. Ayrıca, Museviliğin milliyetçi bir din olduğunu, milliyetçi bir tanrının ise olamayacağını eklemek yanlış olmayacaktır.

İSLAM’DA ETKİLEŞİMLER:

Ağaca çaput bağlamak, türbelere ziyarete gitmek, mezar taşı kullanmak ve daha birçok gelenek, paganizmden İslam’a geçmiş çeşitli alışkanlıklardır. Hemen hemen bütün İslam ülkelerinde benimsenmiş kubbe şeklinde cami yapımı aslen, Bizans’tan alınmıştır. Bizans İmparatorluğu ise tanrıça Kibele etkileşimleri ile kubbe mimarisini geliştirmiştir. Kubbe, Kibele’nin sembolüdür. Hatta tarihteki ilk kubbe şeklinde yapı, Roma’da Milattan Önce 27-25 yılları civarında yapılan, pagan tanrıları için tapınak olan Pantheon’dur. Ayrıca yeşilin ve doğanın kutsal kabul edilmesi paganizm ve İslam’ın ortak özelliğidir. Bunların dışında İslam’ın kutsal kitabı Kuran’ın, kendi döneminde yazıya aktarılması sonucu fazla etkileşim olmamıştır.




MODERN PAGANİZM
GÜNLÜK HAYATTA PAGAN KÖKENLİ İNANIŞLAR


Yılbaşı kutlaması ve Çam Ağacı Süsleme ( dünya ağacı inancından )
Cadılar Bayramı ( gothic paganizmden )
Paskalya ( doğa ana inancından )
İslam ile paganizmin karışımı olan Alevilik ( Anadolu paganizminden )
Nevruz ve Ateş Üzerinden Atlama şeklinde yapılan kutlamalar ( doğacılıktan )
Hıdrellez ( doğacılıktan ) 
Sevgililer Günü ( doğa ana inancından )
Türbe Ziyareti ( ölümsüzlük ve doğa ana dengesi inancından )
Camilerin Kubbe şeklindeki mimarisi, Kibele etkileşimi ( Kibele’den )
İngilizce, Almanca ve birçok Avrupa dilinde gün isimleri ( Avrupa paganizminden )
Dilek, ibadet ve anı amacıyla mum yakmak ( paganizmden )
Dilek ağacı ve ağaca çaput bağlamak ( dünya ağacı inancından )Nazar boncuğu ( Türk tanrısı Tengri’nin mavi gözünden )Saygı Duruşu ( doğacılıktan )
Tütsü ( wiccadan ) Astroloji ve Fal ( wiccadan )
Hıristiyanlığın büyük bölümü ( paganizmden )
Birçok ülkenin bayrağında bulunan beş köşeli yıldız ( pagan inancındaki 5 ana elementten )Uğurlama amacı ile gidenin arkasından su dökmek ( paganizmden )Merdiven altından geçmenin uğursuz sayılması ( Keltik üçlü ay tanrıçasından )Birçok batıl inanç
Suya para atarak dilek dilemek ( doğa ana inancından )
Tahtaya Vurmak ( dünya ağacı inancından )

DOĞRULAR DÜNYANIN NERESİNDE VE NE ZAMAN GÜNDEME GELİRSE GELSİN DOĞRUDUR, ÇÜNKÜ DOĞRULAR ALLAHINDIR İNSANLAR SADECE ALLAHIN DOĞRULARINI UYGULAR YERİNE GETİRİRLER İSA MESİHİN RASUL OLDUĞU GERÇEK VE DOĞRUDUR, HRİSTİYANLARIN "İSA MESİH TANRIDIR" DEMESİ YANLIŞTIR, ÇÜNKÜ ONLAR DOĞRU SANDIKLARI YANLIŞIN İÇİNDEDİRLER.

Hristiyanlık'ta Teslis (üçleme) inancı
nereden geliyor ?

 Bu inanca göre (baba-oğul-kutsal ruh=teslis) 
Hz. İsa'ya Tanrı'nın oğlu veya Tanrı'nın kendisi denmekte...

Mısır inancında da Teslis yani üçleme vardır... HORUS-OSİRİS-İSİS... Üçü de yüce varlık olan Güneş'i yani Mısır Tanrısı'nı (şeytanı) temsil eder...




Bak şimdi niye birileri, tüm Hrisityan alemini Allah'a değil de Hz. İsa'ya dua ettiriyor, neden Hz. İsa'yı Tanrılaştırmışlar, neden Hz. İsa Tanrı gibi görülüyor, Hristiyanlık ne zaman ve nasıl bozulmuş anlatayım size...
Hristiyanlık doğduktan sonra yüzlerce Kutsal Kitap yazılmıştı. Yani orjinal İNCİL'in nerede ve kimde olduğu bilinmiyordu. Bu bir yana Orta doğu ve Anadolu'daki Hristiyanların sayısı da gitgide artıyordu... Hristiyanlık o dönem için Pagan bir İmparatorluk olan ROMA devletine de sıçramış, halk İsa adında birinin mucizelerini konuşuyordu.

Yılar sonra Hristiyanlık ROMA devletinde bir tehdit haline geldi. Çünkü İmparator Bir Pagan dinine, halk ise İsa diye birinin getirdiği dine inanıyordu. 


Milattan sonra 325'te, yani Hz. İsa doğduktan 325 yıl sonra bugünkü İstanbul şehrini fetheden ve ona adını veren imparator Constantin, İznik'te bir konsül topladı. Konsülün toplanma amacı devleti ayakta tutmak için ortak bir inancı halka aşılamaktı. Nitekim bu konsülde yüzlerce İncil masaya yatırılmış, incelenmiş, elenmiş ve eklemeler yapılarak aralarından sadece 4 tanesi kabul edilmiştir... Diğer İncillere uyanların dinden çıkarılacağı belirtilmiştir... 



İznik konsülüne kadar İsa ne Tanrı ne de Tanrı'nın oğluydu... Normal bir peygamberdi... Konsülü düzenleyen Constantin, Hristiyanlık'taki İsa inancını değiştirmiş, ve İsa üzerinden Hristiyanlığın temel ilkeleri belirlemiştir... 


Dikkatinizi çekerim, Allah'a göre değil, İsa'ya göre) Bu sayede Konstantin kendi Pagan inancını da Hz. İsa'yı kullanarak halka aktarmış ve devleti uzun yıllar ayakta tutmuştu...

Hristiyanlıktaki tüm imgeler pagan kültürü ve pagan inancına göre değiştirilmiştir. Hz. İsa Eski Mısır inancına ve Roma Paganlığına göre putlaştırılmıştır.

Horus çoğunuzun bildiği gibi Mısır'da Güneş Tanrısıdır... Horus'u doğuran Tanrıça İsistir. Horus İsis'in kucağında bir bebek olarak Tasvir edilir. (bu arada kafalarındaki Yılana(şeytan) dikkat)


Peki tek Tanrılı dinlerde annesi ile birlikte anılan, heykelleri resimleri yapılan, büyük uğraşlar sonucu İznik konsülünde putlaştırılan TEK peygamber kim? Hz. İsa... İsa, Meryemin kucağında olarak tasvir edilir.



İznik konsülünde Pagan İmparator Constantin'in başkanlığında paskalya ve Noel dahil bir çok dini günler ve bayramlar belirlenmiştir... Hz. İsa'nın doğduğu günü yani Noel'i 25 Aralık olarak kararlaştırmışlardır... Çoğu araştırmacıya göre Noel yaz aylarındadır. Nitekim Meryem Suresinde de bu konu hakkında biraz bilgi var...


Meryem Suresi Ayetler

23. Nihayet doğum sancısı onu, bir hurma ağacının kütüğüne götürdü. "Ah dedi, keşke daha önce ölseydim, keşke unutulup gitseydim."

24. Altından ona şöyle seslendi: "Tasalanma, Rabbin senin alt yanında bir su arkı vücuda getirdi."

25. "hurma ağacının kütüğünü kendine doğru salla, üzerine olgun, taze hurma dökülecektir."


Doğum yapmak üzere olan Hz. Meryem'i anlatan ayetlerde hurma ağacından olgun taze hurmaların dökülüyor olması dikkat çekicidir ve Hz. İsa'nın doğum gününün 25 aralık olamayacağını ortaya koymaktadır. Ortadoğu'da eylül-ekim aylarında hurmalar ağaçtan düşecek kadar olgunlaşır. Yani İsa'nın 25 Aralıkta doğması imkansız... Peki neden bu böyle belirlendi? Neden 25 Aralık ?

Pagan(Putperest) dini olarak geçen Mısır inancında, Horus Güneşi yani aydınlığı ve Güneşin doğuşunu (yükselişi) temsil eder, artık bunu herkes ezberledi...





Dünyada en uzun gece 21 Aralık’ta yaşanır . Bu tarihten itibaren güneş tam 3 gün daha ufuk çizgisinde kalır ve ilk defa 25 Aralık’ta yükselmeye başlar. Gündüz geceyi yener ve 25 Aralık'tan sonra gündüz (aydınlık) dünyaya hakim olmaya başlar. Yani 25 Aralık Horus'a atanmış bir gündür... Aynı zamanda 25 Aralık, Kur'an ne kadar inkar etse de, Hristiyanlarca Noel yani Hz. İsa'nın doğduğu gün olarak kutlanmaktadır...


Horus'un güneşi... Horus'un aydınlığı...


Tıpkı Horus gibi Güneşin yükselişiyle ve Aydınlanmayla anılan tek peygamber kim? Hz. İsa... Hristiyanlık inancındaki Hz. İsa... Constantinin ve sonrakilerin göz göre göre putlaştırdığı Hz. İsa...





Hz. İsa, Pagan inançlarına göre tamamen putlaştırılmış bir peygamberdir. Kur'an gelecekte bu çelişkilerin doğacağını bilircesine ayetler içeriyor... Örneğin Meryem suresi, bilim adamlarının da söylediği gibi Hz. İsa'nın 25 Aralıkta doğmadığını söylüyor.

Hristiyanlar ne gün kiliseye giderler peki? Pazar günü... Yani Sunday SUN=GÜNEŞ... SUNDAY...

Hristiyanlık'ta Teslis (üçleme) inancının olduğunu söylemiştik... Bu inanca göre (baba-oğul-kutsal ruh=teslis) Hz. İsa'ya Tanrı'nın oğlu veya Tanrı'nın kendisi denmekte... Peki bu nereden geliyor? Hemen açıklayayım... Mısır inancında da Teslis yani üçleme vardır... HORUS-OSİRİS-İSİS... Üçü de yüce varlık olan Güneş'i yani Mısır Tanrısı'nı (şeytanı) temsil eder...


İznik konsülünü düzenleyen Pagan İmparator Constantin Hristiyanlığı kendi inançları doğrultusunda değiştirmiştir...
Aynı zamanda Hristiyanlığın Kur'an'la çeliştiği bir nokta daha vardır ki bu Dan Brown'un Kutsal Kase masallarını yazmasına sebep olmuştur. O da şudur: Hristiyanlıkta Hz. İsa'nın çarmıha gerilerek öldürüldüğüne, gömüldüğüne ve yeniden dirildiğine inanılır. (Bkz. Paskalya bayramı) Çarmıha gerilme ve yeniden dirilme Hristiyanlıkta çok kutsal ve önemli bir yere sahip...



Halbuki Kur'an bunu kesinlikle ama kesinlikle reddeder...

“Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. Onu kesinlikleöldürmediler. Hayır; Allah onu kendine yükseltti..." (Nisa suresi 157-158. Ayet)

Hristiyanlıkta çarmıha gerilme olayının yaşandığı yani İsa'nın çarmıha gerildiği, öldürüldüğü ve daha sonra dirildiği kabul edilir. İslam ise bunu kesinlikle reddeder.

"Allah Onu kendine yükseltti" ve onun yerine başkası çarmıha gerildi der... İsa'nın çarmıha gerilmesi ve dirilmesi 4 İncil'de de geçer ve Hristiyanlar için bu yeniden dirilmesi çok kutsaldır...




Hz. İsa Kur'an'da yazdığı gibi öldürülmemiş ve dirilmemiştir...

Peki bu İncilleri hazırlatanlar o dönem neden böyle bir şey yaptılar? Çünkü inançları Pagan(putperest) dinleriydi.


.. Mısır'da Güneşin ve aydınlanmanın Tanrısı olan Horus ölmüş ve yeniden dirilmiştir. Bundan da önemlisi yine o dönemin en büyük Pagan Tanrılarından, şarap Tanrısı Dionysos da mitolojide öldürülür, gömülür ve yeniden dirilir. Hatta Romalı paganlar bu Dionysos'un ölüp, yeniden dirilmesini bir ritüel haline getirmişlerdir... Kısacası İncil yazarları da bu dirilme olaylarını yani kendi inançlarını Hz. İsa'ya ve Hristiyanlığa uyarladılar...

Yahudiliğin ve Tevrat'ın nasıl bozulduğunu anlatmıştık. İncil de sikimperest insanların saçmalıklarıyla yazılmış, insanlığa yapılmış büyük bir şakadır... Yani sizin anlayacağınız Kur'an'ın da dediği gibi Tek doğru din İslam ve tek doğru kitap Kur'an'dır...

"Allah katında (gerçek) din, İslâm’dır." (Al-i İmran, 3/19)

Bir başka örnek verecek olursak Hz. İsa'nın suyu şaraba dönüştürme saçmalığı vardır... Kur'an'da bu konu hakkında hiç bir ayet yok ki zaten Allah'ın yolladığı kitapların ana hedefi insanlara erdemi hatırlatmak ve iyi ahlaki öğretmektir... Yani Hristiyanlık'taki gibi sadece bir peygamber üzerinde durup onu putlaştırmaz...

Hz. İsa Yuhanna İncilin'de anlatıldığı üzere bir düğünde suyu şaraba çevirmiştir. Ve oranın halkına, ahalisine bu şarabı sunmuştur... (Yuhanna 2: 7.-8.-9. cümleler) Gelin size bir şey daha söyliyim... Hani şu pagan şarap Tanrısı vardı ya, ölüp dirilen ve Hz. İsa'nın benzetildiği Dionysos... Onun da hikayeleri var biliyor musun? Aynı Tanrı, ölüp dirildiği gibi suyu şaraba çevirmiştir...

"Allaa Allaaa şu işe bak... Nasıl olur yaafff??? Adamlar İsa ile Dionysos'u aynen benzetmişler hatta birbirinin aynısı" diyorsun de mi? Aferin sana o zaman, sende bir beyin olduğunu kanıtlamış oldun... İznik Konsulünde kabul edilen İncilleri yazanlar resmen Pagan inançlarını Hz. İsa ve İncil'e aktarmışlardır...

Ve artık Hz. İsa'nın putlaştırılması hakkında son darbeyi koyuyorum... Hz. İsa'nın Yuhanna İncil'inde şu sözleri yer almakta:

"İsa onlara şöyle dedi: «Size doğrusunu söyleyeyim, İnsanoğlu’nun bedenini yiyip kanını içmedikçe, sizde yaşam olmaz." (Yuhanna 6:53 )

"Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır ve ben onu son günde dirilteceğim. (Yuhanna 6:54 )
"Çünkü bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir." (Yuhanna 6:55 )
"Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda.” (Yuhanna 6:56 )


Yuhanna İncilinde geçen bu cümleler Hz. İsa'nın son akşam yemeğini anlatır. Hristiyan inancına göre Hz. İsa ölmeden bir önceki gece, yemek vermiştir ve insanlara Kutsal Kase'den şarap sunmuştur... Hatta bu olay o kadar meşhurdur ki Da Vincinin "son akşam yemeği" adlı tablosu bile vardır...


İşte komplo teorileri burada başlar... Dan Brown'un ve "Kutsal kan Kutsal Kase" kitabının yazarlarının öne sürdüğü "İsa'nın varisi" teorileri bu tablo üzerine ortaya çıkarılmıştır...


Hatta bu olaydan sonra yani Yuhanna İncilinde geçen, İsa'nın "bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir, bedenimi yiyip, kanımı içen, bende yaşar, ben de onla" sözlerinden sonra Hristiyanlar'da bir gelenek başlamıştır... Bu gelenek bir ritüeldir(ayin)... Bu ritüel özellikle katolik ve ortodokslarda sıkça yapılır.


Ritüelde ekmek bölünür, İsa'nın eti ya da bedeni temsil edilerek yenir... Kırmızı şarabın ise gerçekten İsa'nın kanına dönüştüğüne inanılır ve İsa'nın kanı diye içilir... Bu olay insanlarca ŞARAP-EKMEK diye bilinir...
Hristiyanlarda müthiş bir önem taşır...

Bu konuda onlarca şarkılar-türküler yazılmıştır... Hatta Hristiyanlarca çok meşhur bir ilahi vardır "One bread one body (bir ekmek bir vücut)" diye...Alttaki videoda Hristiyan ahali toplanmış aynı ilahiyi, Hristiyanlık inancını yansıtan kıyafetlerle, ilahiler eşliğinde, söylüyorlar. (açılmayanlar için video linki: http://www.youtube.com/watch?v=8n2HQNfWHV0&feature=related),


Ve hatta bak bir video daha vereyim bu videoda rahiplerin aynı şeyi yaptığını görecekseniz: videoyu alta koydum linkini isteyenler için: http://www.youtube.com/watch?v=OshpSD0z1ts Şarap içip, ekmek yiyorlar.


Yani tüm bunları götümden uydurmuyorum, gerçekten var olan şeyler bunlar... Heeeeee peki nereden geliyor bu gelenek? İsa ölmeden önce herkese şarap dağıtmış olabilir mi lan? Allah'ın peygamberi olan İsa sizce bunu yapmış olabilir mi? Elbette hayır... Bu ritüel, yani şarap-ekmek ritüeli ve Yuhanna İncil'i, İznik konsülünde Pagan İmparator Constantin'in gözcülüğünde kabul edilmiştir... Gel bakam bu şarap-ekmek nereden geliyormuş bir göz atalım...

Romalılarda Dionysos şarap tanrısıydı ve neredeyse çok kutsal bir Tanrı idi... Dionysoscular sembolik olarak (hatta bazen bir hayvanı kurban ederek onun etini sembolleştirip) Dionysos'un etini yiyip kanını içiyorlardı... Bu sembolik ayin ile Dionysos'un ruhuyla birleştiklerine, ölümsüz olduklarına, arınıp yeniden doğduklarına inanıyorlardı...

Resmen Yuhanna İncil'ini yazanlar Pagan kültürlerini Hz. İsa'ya uyarlamışlar ve o dönemin halkına Hristiyanlık diye kakalamışlardır...

En can alıcı noktayı sonlara saklıyorum... Şimdilik devam edelim...

Babil paganizminde çok büyük önemi olan Dagon adında bir balık Tanrısı (Babylon fish God) vardır. Dagon hakkında detaylı bir bilgim yok ama Sami kültüründe ve Babil'de çok önemli bir yere sahiptir... Babil kültüründe Dagon ile ilgili birçok sikimtrak heykel ve hiyeroglifler mevcut...



Babil'deki Dagon kültürüne ait tarihi eserler


Hatta bir zamanlar Babil'de Dagon rahipleri, Dagon'a minnettarlıklarını sunmak ve onun yeryüzündeki temsilcileri olduğunu göstermek için balık ağzına benzeyen bir taç takarlardı...

Dagon rahipleri

Peki bu Hristiyan dünyasının liderleri konumundaki Papalar ve kardinaller başlarına ne takar? Hiç dikkat ettiniz mi?




Size bir şeyi hatırlattı mı?




Tıpkı Dagon rahiplerinin taktığı taçları takıyorlar... Balık ağzı şeklinde olan Taçları...

Pagan İmparator Constantin hayatı boyunca pagan ritüelleriyle(ayin) yaşadı, bu ritüeller sayesinde savaşlar kazandı ve mensup bulunduğu dinin, yani Roma Pagan dininin doğru din olduğunu düşünüyordu. Ancak İmparatorluğunda Hz. İsa ve onun dini Hristiyanlık git gide yayılıyor, imparatorun Pagan olması ise halkı rahatsız ediyordu, yani ROMA devleti gidiciydi... İmparator Constantin İsa'dan sonra 325'te İznik konsülünde tüm dini görüşlerini, yani Pagan ritüellerini Hz. İsa'nın üzerinden Hristiyanlığa dahil etti ve ülkeyi yıkılmaktan kurtararak uzun yıllar ayakta tuttu...

Konsülde Matta, Markos, Luka, Yuhanna hariç bütün İnciller reddedildi... Gerçek Hristiyanlığı yansıtan İncillerin hepsi "YANLIŞ KİTAP" olarak değerlendirildi ve bu kitaplara uyanların kafir olacağı belirtildi... Bu yüzden Hristiyanlığın yeryüzünde geçerliliği kalmadı...

Yani özünde gerçekten Allah inancının bulunduğu ve Hz. İsa'yı Tanrı değil, bir peygamber olarak ele alan gerçek İncil'ler konsülde reddedildi ve bu kitaplara uyanların dinden çıkarılacağı belirtildi... Tüm bunlar neticesinde İmparator çok zeki bir adam, bunu kabul ediyorum... Ancak Hristiyanlığın yıllarca insanlığa oynanmış bir oyun olduğu da bir gerçek... Bu yüzden Hristiyanlık, Musevilik gibi bozulmuş ve Allah'ın bir dini olmaktan çıkmıştır... Nitekim Kur'an da tek doğru dinin İslam olduğunu vurguluyor...

"Allah katında (gerçek) din, İslâm’dır." (Al-i İmran, 3/19)

Tanrı eğer yeryüzünde doğru bir din varsa yenisini niye yollasın... Bu olayı bir para gibi düşünün. Eski paraların değeri geçtiğinde, yeni paralar piyasaya sürülür. Ve artık eski paralar kullanılmaz, kabul edilmez, geçersizdirler... Bu din meselesi de aynen öyle... Tanrı'nın kutsal kitapları bozuldukça, dinler değiştirildikçe Tanrı insanlara yeni bir din yollamıştır.

İşte can alıcı noktaya geldik... George W. BUSH'un ve bir kaç Amerikan başkanının üyesi olduğu Skull and Bones adlı Satanist cemiyeti hatırlıyorsunuzdur umarım. En başta bahsettik bu dangalaklardan... Bu satanist cemiyetin sembolünü tekrar hatırlatayım size...





Bu sembol yıllarca filmlerde, müzik ve giysi Endüstrisinde insanlara kakalanmaya çalıştı. Filmlerde korsanların bayrağında, motorcu ceketlerinde, çizgi filmlerde, takı ve giysilerde kendi öğretilerini insanlara aşılamak ve bunu yaparken de paranızı sömürmek isteyen bu pislik herifler, kendilerinin Lucifer'ın ışığında, hayatın karanlık ilimlerini aydınlattıklarını düşünüyorlar... Heeee oldu, biz de yedik...

Skull and Bones üyeleri çoğu kişinin kafatasını öldükten sonra toplar ve bu kafatasının bir gizem içerdiğine inanırlar. Bilim ise kafatasının, beynin bulunduğu yer olduğu için, insanın bütün genetik şifrelerini içerdiğini söylüyor. Belki bununla ilgili bir gizem olabilir... Masonlar için büyük bir öneme sahip Mimar Sinan'ın da kafatasının çalındığı söyleniyor. Skull and Bones üyeleri, normal insanlara göre biraz sapıtmış durumdalar, tabi eğer bildikleri bir sır yoksa...

Kiliseye bakacak olursak, Papalar, BUSH ailesi ile içli dışlıdır. Nitkekim başa getirilen tüm papaların mason olduğu söylenir. Bu ne kadar doğru bilinmez ancak Papaların, satanist BUSH ailesi ile samimiyeti oldukça yüksek...


Şimdi bu neden böyle? Yani Hristiyanlık lideri olan papa, satanist biri olan BUSH ile neden içli dışlı olsun? Beni bundan sonra iyi dinleyin, zira anlatacaklarıma dayanamayabilirsiniz... +31 lik konulara giriyorum haberiniz olsun, 31 yaşından küçükler okumasın...

Şimdi bak panpiş, bu anlatacaklarımın sana hiç biri televizyonlarda anlatılmaz. Ancak sen benden duyduktan sonra olaylar kafanda şekillenmeye başlayacak o yüzden iyi oku bu yazılanları... Papa, bir satanist olan BUSH ailesi ile neden içli dışlı görelim hep beraber...

Hristiyanlıkta yüzyıllardır bir gelenek vardır. Bu gelenek özellikle Katoliklerde aksatılmadan devam edilir...



Geleneğe göre bazı Kardinaller, azizler ve diğer din adamları, dini kıyafetleri ve kutsal eşyalarıyla birlikte, öldükten sonra bir çeşit yöntemle mumyalanıp, yüzleri maskeleniyor ve belli müzelere defnedilip çürümeye bırakılıyor. Bunu bazen ölüyü cam fanusun içinde bırakarak, bazen de havayla temas edecek şekilde belli ortamlara bırakarak yapıyorlar... Yani ölen kişilerin çürümesini bekliyorlar...

Bu gelenek yüzyıllardır var... Nitekim 1600'lü yıllarda ölen azize St. Rose, aynı yöntemle mumyalanmıştır... Geleneğe göre mumyanın yüzü özel bir maske ile kaplanıyor. Bu maske ölen kişinin yüz hatlarını tamamen örterek, onun yüzünün şeklini alıyor. Yıllar geçtikçe, insan derisi çürüyor, kafatası ortaya çıkıyor, ancak bu maske biraz yıpranmış olarak halâ ölen kişinin yüzünde kalıyor... Eğer maske uzun yıllar çürümemişse bu ölen kişinin şerefini ve günahını yansıtıyormuş... Yüzün çürümemesi ise onun iyi ve kutsal biri olduğunu gösteriyormuş...

Bu mumya, 1600'lü yıllarda ölmüş, St. Rose adında bir rahibeye ait... 400 yıl önce ölmüş olan bu mumyanın yüzü tamamen çürümüş halde... Yüzünün böyle hiç yıpranmamış gibi kalması maske sayesinde gerçekleşiyor... Yoksa gerçek yüzü çürümüş halde... Sadece kafatası ve kemikleri olduğu gibi duruyor.

Papa 16. Benedict azize St. Rose'yi ziyaret etmekte...

İşte tüm bu mumyalı bedenler zaman geçtikçe çürüyor ve geriye sadece azizin veya azizenin kemikleri ve kafatası kalıyor...

Bak mesala 1800'lü yıllarda ölen Aziz John Bosco diye bir rahip var... Bu adam 200 yıl önce ölüyor... Yüzü sanki hiç yıpranmamış gibi...







Hatta bu gelenekte Papalar ve din adamları, kendilerinden önceki ölenlerin mumyalanmış bedenini ziyarete giderler... Alttaki resimde afyonkeş rahibin biri, John Bosco'nun mumyasını gelenek gereği ziyaret ediyor...




***************

İsRAel

“Kabala, Yahudilerin kanına girmiş bir zehirdir, bundan kurtulmaları mümkün değil.” Yahudi yazar Theodore Rina

Hz. Yusuf, Mısır’da makam sahibi olup, çocukken kendisini kıskançlık sebebiyle kuyuya atan abisi Yahuda ve diğer kardeşlerini Mısır’a çağırdığında, onların burada kadim Mısır büyülerini öğrenip, Şeytan’la anlaşma yapacaklarını elbette bilemezdi.
Öyle ki, Hz. Yusuf’un ölümünden sonra Yahuda, şeytani güçle, kısa zamanda Beniİsrail’in kaderini ve liderliğini ele geçirir.
Yusufi değil de Yahudi olarak anılmaları işte bu sebeptendir.
Yahuda öldüğünde ise soyu firavunların zulmüne uğrar, Allah, Hz. Musa’yı kendilerine kurtarıcı olarak seçer.

Bu dönem, Hz. Musa, hem firavunun Yahudilere olan zulmüne son verip Hak’ka iman etmesi, hem de kavmini birtakım sapkın alışkanlıklardan vazgeçirmesi için çabalamıştır.
Bir dağın, şahit olduğunda yerle bir olmasını sağlayacak denli büyük mucizeler gören bu kavim, Hz. Musa’nın, yanlarından bir süre ayrılışında, bu alışkanlıklarına tekrar döner, Kabala’ya olan bağlılıklarını gösterirler.

“Hani Musa ile kırk geceliğine sözleşmiştik de siz onun arkasından buzağıyı ilâh edinerek zalimlerden olmuştunuz.” (Bakara/51)

Yine Taha Suresi’nde anlatıldığı üzere bu buzağı normal bir buzağı değil, böğüren altın bir buzağıdır, aralarındaki Samiri isimli Kabalist tarafından ateşte harlanan süs eşyaları ile yapılmıştır.

Bu buzağı, kavmin Mısır’dayken tapmakta olduğu Moloch’tan başkası değildir!

Yahudiler, o bölgede bir süre sonra, Tevrat’ta anlatıldığı üzere kendilerine bir kral istediklerinde, Hz. Samuel başlarına Talut’u (Saul) başa geçirir. Hz. Davut bu dönem Saul’un yardımcısıdır. Söylenir ki, Saul zamanla güç sarhoşu olur, Allah’ın takdir ve takdisini kaybeder. Filistinlilerle yapılan bir savaşta ölür ve yerine Hz. Davut geçer. Sonra da o tahta Hz. Süleyman geçecektir.
Yahudiler, ne Hz. Davut’u ne de Hz. Süleyman’ı peygamber olarak görür. Fakat Hz. Süleyman’a verilen ilme olan hayranlıklarını hiçbir türlü gizleyemezler.

Hz. Süleyman dönemine baktığımızda, Yahudiler tarafından ne denli istismar edilmeye müsait bir dönem olduğunu anlayabiliriz.
“Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, zincirlere bağlı olarak, diğerlerini de, O’nun (Süleyman) emrine verdik.”(Sad, 37-38)

Allah tarafından Hz. Süleyman’a öğretilen 6 köşeli yıldız, cinleri komuta ve kontrol eden bir tür tılsımdır, fakat sonraları Kabalist Yahudiler bu tılsımı cinleri çağırma ve onlarla iletişime geçme adına kullandılar. Cinler, yaptıkları sarayda, kendi üsul ve yöntemlerini kullandılar, mimaride de Yahudilere ilham kaynağı oldular. Öyle ki Eski Mısır’dan bu yana zaten Kabala ile haşır neşir olan bu kavimden bir taife, bu şeytani ilimde uzmanlaştıkça uzmanlaşır. Büyü yöntemlerini kitaplaştırırlar. Hz.Süleyman tüm bu büyü kitaplarını toplatıp yaktıysa da pekçok yöntemi çoktan öğrenmişlerdir.

Hz. Süleyman’ın büyü kitaplarını toplatması üzerine nefretlerini azdırıp O’nun hakkında Moloch(Moleke) yani şeytana taptığı iftirasını atarlar:
“Süleyman yaşlandıkça, karıları O’nu başka ilahların ardınca yürümek üzere saptırdılar. Böylece Süleyman bütün yüreğini, Tanrısı olan Rabbe adayan babası Davut gibi yaşamadı. Saydalıların tanrıçası Aştorete ve Ammonluların iğrenç ilahı Moleke taptı.” (Eski Ahit, Krallar Bölümü 11/4-5)

İşte bu noktada Allah’ın, peygamberini savunan ayeti, iftiracılara sert bir cevap niteliğindedir:
“Süleyman’ın mülk ve saltanatı konusunda onlar, şeytanların okuyup durduklarına uydular. Halbuki Süleyman küfre sapmamıştı. Ancak şeytanlar küfre sapmıştı; insanlara büyüyü öğretiyorlardı. Ve Babil’de Hârût ve Mârût adlı iki melek/iki melik üzerine indirileni öğretiyorlardı.Oysaki o iki melek, “Biz bir imtihan aracıyız, sakın küfre sapma!” demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. İnsanlar onlardan erkekle eşinin arasını açacakları şeyi öğreniyorlardı. Ne var ki, onlar onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezler. Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu satın alanın âhirette hiçbir nasibi olmayacağını açıkça bilmişlerdir. Öz benliklerini sattıkları şey ne kötüdür! Bir bilebilselerdi!” (Bakara/102)
Ayetten çıkarılacak başka bir anlam da Babil’de öğretilen bu ilmi, iletişime geçtikleri şeytanlar aracılığıyla Yahudilerin çoktan öğrenmiş olduklarıdır.

Hz. Süleyman’ın vefatından çok sonra Yahudi Krallığı Babil istilasına uğrayıp, Süleyman Sarayı yıkılıp, Yahudiler Irak’a sürgün edildiklerinde, sürgündeki Kabalist yahudi hahamlarca Talmud kaleme alınır. İçerisinde ensest ilişkiyi öneren, zinayı, gaspı, yalanı ve birçok günahı Yahudi tarafına meşru gören, bütün milletleri goyim yani Yahudilere köle olarak sayan ve Yahudi kavmine dünyanın hakimi olma adına her yolu mubah gösteren sözler işte bu kitapta yer alır. Bu kitap doğrudan Şeytan vahyidir ve Yahudiliğin içerisine inanç sisteminin bir parçası olarak girmiştir.

Yahudiler Irak sürgününden döndüklerinde, Hz. Süleyman Sarayı’nı tekrar inşaa etmek istediler. Burada durup bir düşünelim. Hz. Süleyman yokken bir saray ne işe yarar? Kendilerine Allah tarafından zorla çalıştırılacak şeytanlar/cinler de verilmeyeceğine gore, aynı bölgede, aynı mimaride, aynı sembolik yapılarla amaçladıkları nedir?

Bu dönem kendilerine, Pers Kralı Kuruş yardım eder ve sarayı tekrar inşaa ederler. Hz. İsa dönemine kadar Yahudilere birçok uyarıcının gelmesi olasıdır, Tevrat’ın bazı bölümlerine adını veren peygamberlerden bunu anlayabiliriz.

Hz. İsa da bu soy içerisinden çıkan pekçok peygamber gibi Yahudileri bu şeytani alışkanlıklarından vazgeçirmeye çalışır fakat Yahudiler O’nun Hak’kı haykırmasına daha fazla tahammül gösteremeyip, Yahudiye eyaletinin valisi olan Pontius’a O’nu şikayet ederler. Yahuda isimli hain bir yahudi tarafından ispiyon edilse de Allah Hz. İsa’yı katına yükseltir, O’nun suretinde başka birisini gösterir ve çarmıha da o kişiyi gererler.

Yahudiler bu olaydan sonra Hz. İsa’nın ve kavmine aşılamaya çalıştığı tevhid inancının, mağduriyet ilkesi gereği galip geleceğini anladıkları vakit, Pavlus kanalıyla bunun önünü almaya çalışırlar. Pavlus bir Ferisi yani İranlı bir Yahudiydi. Kendisi de bunu mektuplarında itiraf eder:
“Kardeşler, ben öz be öz Ferisiyim. Ölülerin dirileceği umudunu beslediğim için yargılanmaktayım.” (Elçinin İşleri 23:6)

Diğer yandan Yeni Ahit’te Ferisiler’e güvenilmemesi gerektiği söylenir:
“İsa onlara, ‘Dikkatli olun, Ferisiler’in ve Sadukiler’in mayasından kaçının!’dedi.“ (Matta 16:9)

Pavlus, Hz. İsa’nın ölümünden hemen sonra, Tanrı-oğul, teslis, vaftiz gibi tevhidin karşısında yer alan öğretiler geliştirdi ve sözde Hristiyanlık esasta Paganizm ve Mitraizm karışımı yeni bir din tesis etti.
Hz. İsa’nın doğum tarihi olarak 25 Aralık Pazar’ı belirtir oysa 25 Aralık, İran Güneş Tanrısı Mitra’nın doğum günüdür, Yahudilerin de Hanuka dedikleri ‘Işık Bayramı’, İbrani takviminde Kislev ayının 25. günü başlar! Kislev, Miladi Takvimdeki Aralık ayıdır. Ayrıca tüm güneşe tapan dinlerin, Yezidilerin, Zerdüştlerin de o gün bayramıdır.
Pazar günü ingilizce ‘Sunday’dir, yani ‘güneş günü’. Açık değil mi?
Matta, Markos, Luka, Yuhanna kimin öğrencileri?
‘İsa’nın sözleri’ diyerek esasta kimin sözleri ve öğretilerine kitaplarında yer verdiler sizce?
Konstantin Roma’nın resmi dini olarak acaba gerçekten Hristiyanlığı mı yoksa Mitraizmi mi seçer?

Yahudiler, M.S 70 yılında, Roma İmparatorluğu’nun, Süleyman Sarayı’nın kapısına kendi putlarını yerleştirmesine öfkelenerek ayaklanırlar, Kudüs çevresinde Roma askerleri tarafından öyle bir baskın yapılır ki, Süleyman Sarayı’nı yıkar, binlerce Yahudiyi katleder, geri kalanları ise o bölgeden çıkmak zorunda bırakırlar. Artık Yahudilerin o bölgedeki hakimiyeti yok olmuştur. Böylece Avrupa’ya, Mısır’a ve Afrika’ya yayılmaya başlarlar. Artık 1948’e dek bu bölgeye tekrar dönüp, devlet kuramayacaklarını biliyoruz.

Bugün, Masonlar ile Yahudiler arasında bir bağlantı olup olmadığı tartışılır. Oysa aralarında çok güçlü bir bağ vardır. Masonlara, Kabalayı Yahudiler öğretir ve ikisi de Kabala’ya sahipse, Şeytan ikisiyle de aynı dili konuşuyor demektir.

1095’te Mitraist Vatikan’ın Papası Urbanas, Şam ve Kudüs yakınlarına saldırı emrini verir ve Haçlı orduları burada büyük bir katliam gerçekleştirir. Mescid-i Aksa ve Kubbetüs Sahra yakınlarına yerleşirler. Burada kaldıkları sure boyunca Kabalist Yahudi Hahamlarıyla tanışır ve onlardan Kabala’yı öğrenirler. Masonluk adıyla kurulacak şeytani bir örgütün tohumları böylelikle atılmış olur. 1177’ye kadar burada Süleyman Sarayı’nı inşaa etmek adına iskan ederler fakat Selahaddin Eyyubi ve ordusuyla yaptıkları savaşta mağlup olur, tekrar Avrupa’ya dönmek zorunda kalırlar.

Döndüklerinde Vatikan, savaşı kaybetmeleri ve sapkın hallere düşmeleri gerekçesiyle (Hristiyanlık, her ne kadar itikadde paganist bir yapıda da olsa şeriatte ahlaki kurallara sahiptir) idam cezasına çarptırılırlar. Birçoğu, İngiltere ve İskoçya’ya kaçar. Burada, Kudüs’te iken Yahudilerden öğrendikleri mimari biçimlerini uygularlar, Gothic Mimari bunlardan birisidir. İngiltere’ye okyanuslara dayanıklı ilk gemiyi yaparlar. (Muhtemelen bunu da Kudüs’teyken, Hz. Süleymanın ermine verilen duvar ustası ve dalgıçcı cinlerle irtibatli hahamlardan öğrenmişlerdi). İngiltere’nin ‘sömürge imratorluğu’ böylece başlamış olur.
Yine bu vakitte Napolyon, Malta Adası’nı işgal edip, krallığın tüm hazinelerini bir gemiye yığıp kaçmaya çalıştığı sırada İngiltere tarafından durdurulur, gemi batar, tabii hazineler kurtarılıp, Tapınakçılar zengin edilir. 1717’de ilk resmi Mason Locası İngiltere’de açıldığı vakit, artık masonlar politikadan, hukuka, sanayiden, eğitime, ekonomiye kadar tüm kurumlara çoktan sızmış ve hakimiyet kurmuştur. Avrupa’da hızla lobileşirler, denizcilikte gelişir, yeni ülkeler keşfeder yahut işgal eder, sömürgeleştirdikçe zenginleşirler.

Amerika kıtası keşfedilince, Kuzey Amerika’ya yerleşip, tamamen Masonik bir devlet kurarlar. Masonlar burada devlet kurunlarını kendi kontrollerinde tesis edip, güç ve zenginliklerini artırmak amacıyla her kurum için birtakım sistemler geliştirirler. Bunlardan biri de ekonomiye hakimiyet amacıyla kurdukları, özel teşebbüse ait bir bankanın devlete/kamuya borç verme esasına dayanan ‘federal rezerv’ sistemidir. Bu sisteme göre devletin/kamunun harcmaları arttıkça Mason bankerlere olan borçlanma artacaktır. Öyle ki mason bankerleri en çok zengin edecek harcama, savaş sanayii harcamalarıdır, bu yüzden ABD ‘kaostan kâr’ politikası izler.
O zamana dek dünya ‘toplu cinnet ortamı’ görmemiştir , ta ki Yahudi masonlar, bir dünya savaşı çıkarabilecek güçe erişinceye kadar.

I.Dünya Savaşı öncesinde Abdülhamit’e gelerek Filistin topraklarını isteyen Siyonist Theodore Herzl’in finansörü Mason Rotchild Hanedanlığı’dır. Yahudiler Kudüs’e tekrar sahip olup, Süleyman Sarayı’nı tekrar inşaa etmek ister. Osmanlı engeline takıldıklarında, plan bellidir.
I Dünya Savaşı ile o bölgeler güçlü bir himayeden kopartılır.
Geriye sadece Avrupa’da dağınık yaşayan Yahudileri Kudüs’e ulaşabilecekleri bir bölgede toplamak kalır. II.Dünya Savaşı’nda, Mitraist/Paganist Naziler, Avrupa’daki mason locaları, savaşı finance eden güçlü Yahudi aileler ve ABD, milyonlarca insanı Şeytan’a kurban ederek, amacına ulaşır.
Tüm bu savaşlar, işgaller, katliamların emrinin verenin, Süleyman Sarayı saplantısının sahibinin, Tevrat’ın muharref birçok bölümünde ve Talmud’da, dünyaya hakimiyet kurmaları adına sahip olmaları gereken toprakları haber veren ve bu yolda izlemeleri gereken yol haritalarını çizen Şeytan’ın bizzat kendisidir.

Şeytan ile iletişime geçmelerini sağlayansa Kabala’dır.

Yahudiler Kabala’yı Eski Mısır’dan aldılar demiştik. Eski Mısır’ın semboloji taassubu, Kabala’dan ileri gelir ve bu kültür zamanla Kabala’yı benimseyen Yahudilere de nüfuz eder.
Semboloji yoluyla, Şeytanları kutsar, yine semboloji yoluyla onlarla iletişim kanalları açıp, kuvvetli bağlar kurarlar. Hiçbir zaman bundan vazgeçmiş değiller, Bugün Eski Mısır’a ve şeytanlara olan bağlılıklarını gösteren ve onları övüp kutsayan alametleri görebiliriz.



Üzerinde 6 sene boyunca 15 kişinin çalışıp tasarlamış olduğu 1 dolar’a neredeyse tüm inanç ve öğretilerini işlemişlerdir. Piramit üzerindeki ‘tek göz’ İblis’in gözüdür, aslında Deccal’in gözüdür, Deccal de cin taifesinden olacağı için İblis’in gözü olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bir mucizedir ki, masonların piramit üzerine kondurduğu ve ‘Tanrımız’ dedikleri Deccal’in tek gözlü oluşuna Hz. Muhammed s.a.v, 1400 sene öncesinden dikkat çekmiştir.

“Hiçbir peygamber yoktur ki ümmetini tek gözlü Deccal’den uyarmış olmasın. Dikkat edin O’nun bir gözü kördür. Rabbiniz olan Allah ise tek gözlü değildir. ” (Buhari, Fiten, 26)
Yine Deccal’in tek gözlü olluşuna, Eski Ahit de gönderme yapar:
“Kılıç onun sol kolunu ve sağ gözünü vursun. Kolu tamamen kurusun, sağ gözü kör olsun!” (Zekeriya 11/17)

Piramite dikkat ettiğimizde MasonluğunYork Riti’ne göre 13 katlı ve Hz. Süleyman’ın emrine verilen 72 büyük şeytanı temsilen 72 taşlı olduğunu farkederiz.
Piramitin altındaki latince yazı ‘Novus ordo seclorum’ yeni dünyevi düzen demektir.
Yine piramitin en alt taşındaki Romen rakamı MDCCLXXVI, Rumi ebced olarak 1776’yı verir. Bu tarih Amerikan Bağımsızlık bildirgesinin imzalandığı tarih olduğu gibi, aynı zamanda Masonik Illuminati örgütünün kuruluş tarihidir.



Çoğu kişi 6 köşeli yıldızı Hz. Süleyman’ın kullanmasından sebep kutsal sayar, oysa daha once de belirttiğimiz üzere bu işaret Hz. Süleyman’ın cinleri kontrol etmesi amacıyla Allah tarafından kendisine öğretilmiştir. Sonra bu tılsımı Yahudiler cinlerle irtibat kurmak amacıyla kullanmış, bu ilim Masonluğa intikal etmiştir.

Doların sağ tarafındaki kartal figurü, Eski Mısır’dan beri kullanılan bir figürdür, özellikle paganist Roma İmparatorluğu’nun putu olarak kabul edilmiştir. Başındaki 13 yıldız 6 köşeli yıldızı oluşturur. Pençelerinde birinde tuttuğu oklar, savaşı, diğerinde tuttuğu zeytin dalları, barışı sembolize eder. Bu da her ikisini kendilerinin yönettiğini bize bildirir.



Dolara gizlenmiş baykuşun da yine Eski Mısır’dan gelme bir anlamı var. Eski Mısır Tanrılarından Uluka baykuş görünümündedir. Eski Mısır’da baykuş ölüm ve karanlıkla anılır.


Bu Mezopotamya tanrısı Lilith. Baykuş vücuduna sahip olan Lilith’in elinde Eski Mısır tanrılarının da tuttuğu ankh var, arkada baykuşlar ve kendisi aslanlar üzerinde ayakta duruyor.

Bakıldığı zaman Mezopotamya tanrıları, Antik Yunan tanrıları, Eski Çin tanrıları ve Eski Mısır tanrıları birbirine çok benzer. Bu, esasta tanrıların aynı yani Şeytanların her zaman aynı yöntemi kullandığının, sadece farklı kılıklar seçtiklerinin bir göstergesidir.



Baykuş, Eski Mısır’daki öneminden sebep Masonlar ve Yahudiler için de son derece önemlidir. Öyle ki, Baykuş Tanrısı Uluka’ya Mısır’daki gibi tekrar tapınma adına Bohemian Club’u kurmuşlardır..
ABD Kongresine kuş bakışı bakıldığında ne görülür dersiniz?



666’nın işlendiği bir tılsım, Süleyman Mührü’dür. Hz. Süleyman’ın Allah’ın öğrettiği ve izin verdiği üzere bu tılsımı cinleri kontrol etmek için kullandığını biliyoruz, Kabalistler ise bu tılsımı onlarla bağlantı kurmak için kullanıyordu, çünkü 6 köşeli yıldıza işlenmiş sayı, cinlerin okuduğu bir sayıdır. Bu sayı 666’dır. Bu tılsım, 6 açı, 6 kenar ve 6 küçük üçgene sahiptir.

“Canavar ve onun önünde mucizeler yapan sahte peygamber yakalandı. Sahte peygamber, canavarın işaretini(666) alıp onun putuna tapanları bu mucizelerle saptırmıştı. Her ikisi de kükürtle yanan ateş gölüne diri diri atıldı.” (Vahiy/Revelation 19/20)

“Sonra on boynuzlu, yedi başlı bir canavarın denizden çıktığını gördüm. Boynuzlarının üzerinde on taç vardı, başlarının üzerinde küfür niteliğinde adlar yazılıydı. Gördüğüm canavar parsa benziyordu. Ayakları ayı ayağı, ağzı aslan ağzı gibiydi. Ejderha canavara kendi gücü ve tahtıyla birlikte büyük yetki verdi. Küçük büyük, zengin yoksul, özgür köle, herkesin sağ eline ya da alnına bir işaret vurduruyordu. Öyle ki, bu işareti, yani canavarın adını ya da adını simgeleyen sayıyı taşımayan ne bir şey satın alabilsin, ne de satabilsin. Bu konu bilgelik gerektirir. Anlayabilen, canavara ait sayıyı hesaplasın. Çünkü bu sayı insanı simgeler. Sayısı 666’dır.” (Vahiy/Revelation 13)

İngiltere Kraliyet Arması, tamamen Vahiy/13 baz alınarak tasarlanmıştır. Ejderha bir yanda, ağzı aslan ayakları ayı bir canavar diğer yanda, ortada ise Kral Şeytan.

Yine Şeytan’ın sayısını tarif ederken, anlaşıldığı üzere sayıyı iletişime geçtikleri şeytanlardan öğrenip, bu sayıyı nasıl kullanmaları gerektiği tarifini de almışlardır. Ticarette kullanılması gerektiğini bizzat Şeytan bildirmiştir!

Barkod teknolojisini masonlar icat eder, bu teknolojide ikili çizgi 6’ya tekabül etmektedir.

Masonlar ve Yahudiler için önemli bir başka figür de aslandır. Aslan, Eski Mısır’da firavunların tahtının sağ ve solunda yer alır, güç ve iktidarın simgesi kabul edilir.

Bazı scientologist Eski Mısır araştırmacılarına göre, firavunlar ‘Aslan Takım Yıldızı’ndan gelmiştir. Esasta bu firavunların ve onların günümüze ulaşan soyunun iddiasıdır.
Her firavun cin taifesinden olmayabilir fakat cinlerle irtibatları söz konusudur.



Bugün İsrael devletinin sembol hayvanı ne dersiniz?
33.dereceden bir mason olan Walt Disney’in sahibi olduğu Disney Channel’in ürettiği ‘Aslan Kral’ çizgi filmiyle neyin mesajını vermek istiyorlar sizce?

Yılan ise Eski Mısır’da bazı firavunların başında yer almıştır, bunlardan biri İsis’tir. Güneş Tanrısı karanlıklar ve kötülükler dünyasıyla savaşırken, yılanlar gelir ve güneş ışığını korurlarmış bir rivayete göre. Yine Eski Mısır’da Yılan Tanrı Amemt, insanların başına felaket getiren, çocuk kurban edildiği zaman öfkesi dindiğine inanılan bir tanrıdır.
Amemt’e tapınmayı bıraktılar mı dersiniz?



Yahudiler için Şeytan’ın en çok kılığına girdiği hayvan da yılandır.

Yılan, Adem’i cennetten çıkardı. Tanrı, “Bahçenin ortasında ki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın, yoksa ölürsünüz.” dedi. Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi. Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız. Kadın meyveyi koparıp yedi, yanındaki kocasına da verdi, O da yedi. Rab Tanrı: “ Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin? ” dedi. Böylece Rab Tanrı Adem’i Aden bahçesinden çıkardı, O’nu kovdu. (Yaratılış 3 / 3,24)

Kabala’da da yılan, Şeytan’ı sembolize eder. Sephiroth (Hayat Ağacı) dedikleri sembol, her biri farklı anlamlar ve sırlar içeren sayısal değerlerle çalışan bir büyü sistemidir. Sephiroth’a sarılı duran yılan yani Şeytan ve bu sistemi onlara öğreten de O’dur.

Yine, Tıp kelimesinin orijinini aldığı Teb (Thebai) şehrinin totemi yılandır. Teb şehri ise eski Mısır’ın en önemli sağlık merkezidir.
Bugün Masonların kurduğu modern tıp, sembolünü Eski Mısır’dan alır.


Bir asa üzerinde kıvrılan iki yılan (Hermas’in Asası) neyi ifade ediyor olabilir?
Yahudiler Eski Mısır’da Moloch isimli bir boğa yahut buzağı görünümünde bir tanrıya tapınmışlardı. Hatta Hz. Musa yanlarından bir süre ayrıldığında tekrar tapınmaya başlayacak kadar Moloch’a bağlıydılar, demiştik.



Yahudiler Eski Mısır’da Moloch’ı, ateşe değerli eşyalarını atıp Kabala’dan birtakım sözler söyleyerek çağırmışlardır. Moloch’a isteklerini sunmuş, O da çocukları karşılığında bunları gerçekleştireceği vaadini vermiştir. Zamanla başlarına gelen her bir felaket için daha çok çocuk kurban adarlar. Öyle ki Yahudi krallarından Ahaz, kendi oğlunu dahi Moloch’a kurban etmiştir.
Kabalistlerin ve Masonların bu tanrıya günümüzde tapınmadıklarını sanıyorsanız, yanılırsınız.


New York’un göbeğine yaptıkları bu devasa boyuttaki heykel, tanrıları Moloch’a olan saygı gösterileridir.
Elbette Moloch’a olan bağlılıklarını sadece bir heykel anlatmaya yetmez..

‘Güneş diski önünde iki boğa çarpışmak üzere’çizilmiş bir marka amblemi. Neden güneş diski? Güneş diski firavunların hiyerogliflerinde başlarının etrafında görülür, özellikle Güneş Tanrısı Ra bu güneş diskiyle sıkça tasvir edilmiştir. Mitra’nın yüzünü yüzyıllardır Hz. İsa olarak tanıtan Paganist Vatikan’ın dünyaya servis ettiği ikon ve resimlerde de güneş diskine rastlanır.
Güneş dini gerçekte kendini Güneş’in, Işığın Efendisi olarak tanıtan Lucifer’in dinidir.
Paganizm, Güneş Tapıcılığı bir anlamda Şeytanperestliktir.

Eski Mısır’da tapındıkları bir diğer tanrı Phat.
Phat, Eski Mısır’da evreni ve diğer her şeyi yarattığına inanılan tanrıdır. Elleri dışında tüm bedeni sakıca sarılmış, elinde bir asa taşıyan, kafası kazınmış bir insan olarak tasvir edilir.
Oscar Ödülü olarak tasarlanmış heykel, Phat isimli tanrılarının görüntüsündedir.

Yahudilerin ve Masonların en önemli tanrılarından biri: Baphomet
Baphomet esasta Eski Mısır Güneş Tanrısı Mendes’tir. Babillerde adı Ea, Antik Yunan’da ise Pan’dır.
Mendes’e Baphomet ismini Tapınakçıların koymuş olma ihtimali yüksektir zira tapınakçılar tekrar Vatikan’a döndüklerinde, tapındıkları tanrıyı itiraf etmeleri istendiğinde Mendes diyemezlerdi çünkü bu tanrı, Vatikan tarafından biliniyordu.


Baphomet dedikleri Mendes’in, görüldüğü üzere bir eli yukarıda, bir eli aşağıda tasvir edilmiş. Bu Şeytan’ın Mısır’dan bu yana ‘aracılık’ ettiği iddiasıyla Yahudileri kandırışını, esasta çok iyi tarif etmektedir.
Bu aracılık, Güneş ile insanlar arasındadır, Baphomet O’na tapanlara ışık getirir.
ABD’nin ilk başkanı ve bir Mason olan George Washington’ın heykelinin Baphomet pozunda oluşu tesadüf olmasa gerek.


Masonların simgesi penge ve gönye içerisinde duran ‘G’, Goat(keçi)’ın ‘g’sidir. Keçi, Baphomet’i sembolize etmektedir.

Yahudilerin tapındığı, Kur’an’da da bahsi geçen tanrı: Baal.

“Milletine: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Biçim verenlerin en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, önceki babalarınızın da Rabbi bulunan Allah’ı bırakıp da Baal putuna mı taparsınız?” demişti.”(Saffat 124/125/126)



Baal, gerçekte Babillerin tapındıkları bir tanrıdır Yahudiler bu tanrıya Babil sürgününde ve Kenan bölgesindeyken tapınmıştır. Seher Yıldızı ve Güneş olarak anılmıştır. Simgesi Mezopotamya tanrılarından olan İştar’ın ve Eski Mısır Güneş Tanrısı Mendes’in de simgesi kabul edilen Pentagram’dır.

Baal 2 kez reerkarnasyon geçirir birincisinde Tammuz ikincisinde Marduk adını alır. Babil ve Kenan’da reerkarnasyonu yöneten tanrı olarak kabul edilmiştir. Öyle ki Saffat Suresi’nden anlaşıldığı üzere, Baal, reerkarnasyon ile insanları şekilden başka bir şekile girecekleri yönünde kandırmıştır.


Pentagon binasının mimarisi niçin İştar, Mendes (Baphomet) ve Baal’ın yıldızı Pentagram biçiminde?



“İçki, kumar, dikili taşlar (obeliskler) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir.” (Maide/90)

Obeliskler Eski Mısır’ın Kabalistik bir mimari çeşididir. Tepesi piramittir ve gövdesinde Kabala sembolleri yer alır. Ayet ‘şeytan işi’ diyerek Şeytan’ın insanlara öğrettiğine vurgu yapmaktadır. Obelisk yapımı Mısırlılardan Yahudilere onlardan da Masonlara geçmiştir.
Mısır’da ilk obelisk yapımı, Osiris’in ölümüyle başlar.
Ra’nın 4 çocuğu olur, Osiris, İsis, Seth ve Nepht. İsis ile Osiris, Seth ile de Nepht evlenmelidir. (Firavunlarda, güç ve iktidarın aile içinde kalmasını sağladığından ensest evlilikler yaygındı)
Ra, Osiris’e kendisinden sonra tahta geçme şansını vereceğini açıkladığında, Seth kıskançlık kriziyle Osiris’i öldürüp 9 parçaya ayırır, İsis bulamasın diye dünyanın çeşitli yerlerine taşır. İsis her bir parçayı bulur, yalnız tek bir parçayı bulamadığı söylenir o da cinsel uzvudur. Rivayete gore İsis ile Osiris o an ilişkiye girer fakat İsis’in rahminde Şeytan hulul eder. Osiris ölür ve İsis dul kalır.
Osiris’in cinsel uzvunun semboli olarak, bugün hala Masonlar tarafından dünyanın çeşitli yerlerine dikilmektedir ve bunun için genelde ley hatlarını seçerler.

Boşuna değildir ki, Kabe’nin yakınındaki Cemarat’ta bulunan obelisk şeytanı temsilen yer almaktadır.

Eski Mısır’da Osiris’i temsil eden hayvan ‘beyaz tavşan’.
Masonlar kurdukları fuhuş sektörü playboy’a verdikleri sembol ile O’nu anmaktadır.



Bir dolarda da gizli bir tavşan silüetini saklamışlar, yukarda baykuş silüetinin yakınında görebilirsiniz.
Alice Harikalar Diyarı Masalı’nı hatırlayın, Alice beyaz tavşanı izler ve içerisinde türlü cinlerin, perilerin, devlerin olduğu bir dünyada kendisini bulur. İlk defa çizgi film uyarlamasını ise ne tesadüftür ki Walt Disney üstlenmiştir. Walt Disney’in, çizgi film uyarlamasına, Cia’in o dönem üzerinde araştırma yaptığı ‘Monarch ve Mk Ultra Akıl Kontrol Projesi’nden bazı öğeler yerleştirdiği bilinir.

Matrix filminde ise beyaz tavşan, Neo’nun gerçek dünyaya uyanışını sağlayacak Trinity’nin dövmesi olarak karşımıza çıkar.

Osiris bir cindir. Vermek istedikleri mesaj çok açıktır: ‘Büyünün olduğu bir dünyaya erişin’!

Kabala’dan öğrendikleri bir büyü vardır ki, bugün bu büyüyü neredeyse her alanda çok etkin bir şekilde kullanırlar. Harflerin iç içe geçişiyle yeni semboller ortaya çıkarma bir çeşit sigil büyüsüdür. Doların işaretini de sigil büyüsüyle hazırlamışlar ve İsis’e olan bağlılıklarını O’nun ismini doların işaretinde kullanarak göstermişlerdir.



Osiris’in ölümünden sonra İsis dul kaldı demiştik. Bugün Masonlar kendilerine ne diyor? : Dul Kadın’ın Oğulları.

İsis’in babasız dünyaya getirdiği Horus, onlar için Şeytan’ın oğludur, O’na apayrı bir saygı ve bağlılıkları vardır.



Horus, amcası Seth ile babasının intikamını almak üzere savaşır ve sağ gözünü yitirir. Ne ilginç değil mi? Sonraları tüm bir Mısır’ın hakimi olur ve ‘Tek Gözlü Güneş Tanrısı’ olarak anılmaya başlanır.

Zeitgeist isimli, finansörü Rotschild olan, dezenformasyon amaçlı yapılan belgeselde Horus ile Hz. İsa karşılaştırılmış, Hz. İsa, aslında Horus figurunden ortaya atılarak uydurulmuş bir mittir demeye getirilmişti. Gerçekte Horus, Şeytan’ın oğlu, Hz. İsa ise Allah’ın bir mucizesidir. Bu iki benzer olay ancak insanlar için birer imtihandır. Hristiyanlar ise bu imtihanı, Hz. İsa’yı Tanrı’nın oğlu sayarak kaybetmiştir.

Eski Mısır’ın tanrıları/şeytanları Mezopotamya’da olduğu gibi Nemrut bölgesinde de karşımıza çıkar:
“Tahtın önünde billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı. Tahtın ortasında ve çevresinde, herşeyi gören, gözlerle kaplı dört tane canlı yaratık duruyordu. Birinci yaratık aslana, ikinci yaratık danaya benziyordu. Üçüncü yaratığın yüzü insan yüzü gibiydi. Dördüncü yaratık uçan bir kartala benziyordu.” (Yeni Ahit, Vahiy/Revelation 4/6, 4/7)



Bahsedilen yaratıkların şimdiye dek anlatmış olduğumuz Eski Mısır’da da kendilerini göstermiş olan tanrılar/şeytanlar olma ihtimali çok yüksek. Diğer bir seçenekse, benzer kılıklara girdiklerinin ve insanları aldatma yöntemlerinin aynı olduğunu gösterir.

Yahudiler tanrılarının tek olduğunu ve adının da Yehvah diğer adıyla Yehovah olduğunu iddia eder. Yehova isminin nereden geldiği ise tam bir muammadır, üstelik İbrani dilinde bir anlamı yoktur. Eski Ahite göre Hz. Musa da bu isminin anlamını soruyor:
“Musa Tanrı’ya ismini sorduğunda Yehova isminin anlamı hakkında şunu dedi: ‘Ben, Ben olanım.’(Mısır’dan Çıkış 3:14)

Yahudiler’in Eski Mısır ile olan köklü bağı, bize, acaba Yehova isminin de Mısır orijininde bir anlamı var mıdır diye sorduruyor açıkcası.

Bağlantıyı araştırmaya başladığımızda, Eski Mısır Tanrısı olan ‘Yahu’ ile karşılaşıyoruz. Işık Tanrısı : Yahu. Sir Wallis Budge, James Allen gibi Eski Mısır araştırmacılarının yapıtlarında da geçen Yahu, ismini, ay anlamına gelen ‘Yah’ sözcüğünün türetilmesiyle kazanmış. Yine Mısır ve Eski Dilce ‘Va’ veya ‘Ua’ sözcüğü ‘Bir ve Tek Olan’ anlamına geliyor. Bu sözcükler sonuna geldiği ismi tanrısallaştırıyor zaten. Yahva yani Yahova/Yehova oluyor ‘Bir ve Tek Olan Işık Tanrısı’.

Yahudilerin, ışık ve güneşle anılan bunca tanrıya, şeytana tapınma serüvenleri, üstelik daha öncesinde Ay Tanrısı Thoth’a tapınmaları, Ay’ın hareketlerine büyük önem verip, Ay Takvimini kullanmaları gibi etkenler, Yahuva’yı Yehova olarak Eski Ahit’e kabul edip, tanrıları ilan ettikleri ihtimalini bir hayli güçlendiriyor.


Bir diğer mesele Yahudilerin devlet ismidir.
Kur’an’da Hz. Yakup’tan, soyu ile ilişkilendiriliyorsa ‘İsrail’ olarak bahsedilir. Yahudiler içinse İsrailoğulları denir.

يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُواْ نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ


“Böylece Yakup arkada yalnız kaldı. Bir adam gün ağarıncaya kadar onunla güreşti.Yakup’u yenemeyeceğini anlayınca, onun uyluk kemiğinin başına çarptı. Öyle ki, güreşirken Yakup’un uyluk kemiği çıktı. “Bırak beni, gün ağarıyor” dedi. Yakup, “Beni kutsamadıkça seni bırakmam” diye yanıt verdi Adam, “Adın ne?” diye sordu. “Yakup.” Adam, “Artık sana Yakup değil, İsrael denecek” dedi, “Çünkü Tanrı’yla, insanlarla güreşip yendin.” Yakup, “Lütfen adını söyler misin?” diye sordu. Ama adam, “Neden adımı soruyorsun?” dedi. Sonra Yakup’u kutsadı. Yakup, “Tanrı’yla yüzyüze görüştüm, ama canım bağışlandı” diyerek oraya Peniel adını verdi.” (Yaratılış 32/24-25-26-27-28-29-30)

Tevrat’taki orijinal metinde, adamın Hz.Yakup’a verdiği unvan şöyle yazılıdır: יִשְרָאֵל, Yişra’el
Kur’an’da Hz. Yakup için İsrail deniyor, Tevrat’ta İsrael diye geçiyor.
Oradaki bir harf değişimi çok şeyi değiştirir.

İbranice ‘El’ tanrı anlamını verir. Bunu bir ek gibi bir ismin sonuna yahut başına getirdiğinizde o ismi tanrılaştırmış olursunuz.
Baal gerçekte Ba’el bunlardan biridir.
Kabala’da Ariel kötülükler tanrısı olarak geçer.
Azazel, Talmud’u vahyettiğine inanılan tanrıdır.
Abel, Kabalistik 12 yüce tanrıdan biridir.
Exael, yine Kabala’da cennetten inen melektir, aslında Lucifer’dir. Vs. örnekler çoğaltılabilir.
Kabala ve mitolojik kaynaklı ‘el’ sözü eklenerek tanrılaştırılan binlerce melek, cin, peri ismiyle karşılaşmak mümkün.
İslami kaynaklarda yer alan Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil gibi melekler Yahudi kaynaklarında Mikael, Gabriel gibi isimlerde yer alır.
Yine Kur’an’da ismi anılmayıp Tevrat’ta geçen bazı peygamberler vardır, Deniel ve Samuel gibi.

Yukarıda Hz. Yakup’a unvan verildiği olayı anlatan metine bakıldığında Hz. Yakup’un ‘tanrıyla güreşmesi’ gibi sapıkça bir ifade ile karşılaşılır. İsrael, sözcük anlamı olarak ‘Tanrıyla güreşen’ manasındadır. Yahudilerin, melekleri ve bazı peygamberleri tanrılaştırdıkları gibi Hz. Yakup’u da tanrılaştırdıkları ortada.

Öte yandan, Allah’ın, arapça ‘gece yürüyüşü’ manasına gelen ‘İsra’dan türetilen İsrail unvanıyla Hz. Yakup’a seslenme ihtimali yüksek. Tevrat’ın bir bölümünde de Hz. Yakup’un bir gece vaktinde Hz. Muhammed s.a.v’in mirac hadisesine benzer bir hadise yaşadığı anlatılır.

Yahudi devleti, kendisine İsrael diyerek, tanrıyla güreştirdikleri Hz. Yakup’un ‘tanrıya meydan okuyan soyu’ olduklarını lanse ederken detayda çok ince bir nüansla İsRa-El yani ‘Ra Tanrıdır’ mesajıyla da Eski Mısır Tanrısı olan Ra’ya bağlılıklarını sunmaktadır. Ki Eski Mısır’a olan taassuplarını düşününce, bunun ne denli mantıklı bir çıkarım olduğu ortadadır.

(Yazıda bahsettiğimiz Yahudiler, Hz. Yusuf’un Kabala’ya bulaşan abisi Yahuda’nın izinden gidenler, Eski Mısır geleneğinden kopamayan ve Talmud/Kabala’ya iman etmiş olanlardır. Talmud’u ve Kabala’ya değil, Hz. Musa’nın Hak dine inanan İsrailoğullarını tenzih ederiz.)


Gül TEMEL

**************


İlluminati eski mısırAntik Mısır'dan Papalık Adolf Hitler

"O halde sen bu şerefli sözü, Kur'ân'ı yalan sayanı Bana bırak! Biz onları, bilmedikleri, farkına varmadıkları bir yerden, yavaş yavaş azaba yaklaştırırız. Ben onlara mühlet veriyorum! Doğrusu Ben'im düzenim, pek sağlamdır."
Kalem Suresi / 45. Ayet

 Bu ruh hastalarının inançlarının temeli
 İlluminati ilk akla 1776 yılı gelir ama bu büyük bir hatadır çünkü İlluminati'nin temeli antik Mısır'a dayanır. 



Bunların İnançlarına göre, Güneş tanrısı Ra'nın 4 çocuğu var. 

Ra'yı hepimiz tanırız hani bulmacaların vazgeçilmez sorusu olan "bir Mısır tanrısı". 

İsimleri ise, İsis,Osiris, Nephtys, Seth. İki kız iki erkektirler.

 İsis ve Osiris evlenirler. İki kardeş evlenir mi  demeyin bu şeytani ailelerde çok normaldir enses ilişkiler. 

İsis ve Osiris evlenirler ama bu durum Seth'in pek hoşuna gitmez çünkü Ra'nın krallığı bu ikisine kalacaktırki, ve kirli planlar yapmaya başlar.


Aklına çok iyi bir fikir gelir, Osiris'i öldürecektir. Bir gün Osiris'i kandırıp Nil nehrinin kenarına götürür ve öldürür. 14 parçaya böler Osiris'i bu manyak.


O zamanlar Ra kuvvetli olduğundan parçaları birleştirerek ölüleri diriltebilmesinden dolayı parçaları bulmaya çalışırlar. Bizim gözünü kan bürümüş Seth parçaları İsis bulamasın diye her birini dünyanın farklı yerlerine gizler. Bereket ve Bolluk tanrısı İsis hanım parçaları arar durur ama 13 parçayı toplar yalnızca 1 parçası eksiktir.


Erkeklik cinsel organı, size o cinsel organın İstanbul'da olduğunu söylesem şaşırmazsınız değil mi? Derken Osiris dirilir.Gerdeğe girerler ve İsis hanım hamile kalır. 

"Nasıl kalacak  adamın şeyi yok?" yani cinsel organı diyeceğinizi biliyorum. Açıklayayım bu durumu, Ra şeytandan yardım ister ve şeytan ben İsis'in rahminde ruhumdan bir parça veririm ve İsis hamile kalır diyerek yardım teklifini kabul eder. Sonra bizim meşhur Horus doğar.


Hani şu "All Seeing Eye" yani her şeyi gören göz'ün sahibi ve İlluminati piramidinin tepesinde ki tek gözün ifade ettiği kişi diğer bir adı ise Deccal. Osiris ise bu olaydan sonra yarı diri olarak ölüler diyarının kralı olur. 

13 sayısının kutsal olmasının bir sebebi de budur. Osiris'in ölümden sonra ki sonsuz yaşamın simgesi olur ve onu da tavşan işareti temsil eder. Playboy'un işaretinin tavşan olmasının sebebi de budur.


Şimdi Antik Mısır Tanrılarının Temsili Resimleri

RA : 






İsis


Ruh hastaları şirketlerine İsis'in adını veriyorlar



ISIS =$ Dolar işaretinin İsis'ten geldiği yönünde iddialar var ve bence mantıklı

Bilim ve Uluslararası Güvenlik Enstitüsü'nün Kısaltmasının ISIS olduğunu duyunca şaşırmadım desem yeridir

İsis ana ve Meryem Ana çok benziyorlar değil mi?

Osiris 



Şimdi Antik Mısır İnancına göre diğer tanrılara bir göz atalım,

Ptah,

Eski Mısır Tanrısı Ptah


* Eski Mısır'da evreni ve diğer her şeyi yarattığına inanılan tanrıdır.
*Elleri dışında tüm bedeni sakıca sarılmış, elinde bir asa taşıyan, kafası kazınmış bir insan olarak tasvir edilir. Mısır'ın en büyük tanrısı olarak bilinir.


Tamam abi anladık peki günümüzle ne ilgisi var diyenler için günümüzde ki uzantısına geçelim







Hollywood'un kimler tarafından yönetildiğini bilince neden olmasın ki dedim kendi kendime.

Efendileri,

Horus - Deccal (Sembolü Tek Gözdür)




"Neden Horus tek gözlü?"


İsis Hanım, Meryem Ana'ya benziyor dedik, Horus ise Hristiyanlık inancındaki Hz.İsa'ya benziyor. Şimdi bu benzerliklere bir göz atalım.

Horus ............25 Aralık Tarihinde doğdu
Hz. İsa ..........25 Aralık Tarihinde doğdu
Horus............Bakire İsis'den doğdu
Hz.İsa...........Bakire Hz.Meryem'den doğdu
Horus........... Ra ile birleşip Ra-Horakhty olup bütün Mısır'ın hükümdarı olmuştur
Hz. İsa..........[Haşa] Allah'ın oğlu ve ortağıdır
Horus..........."Tanrı'nın oğlu" , "Dünya'nın Işığı", "Herkesin Hükümdarı" olarak anılır
Hz. İsa........."Tanrı'nın Oğlu" , "Dünya'nın Işığı" , "Kralların Kralı" vb isimlerle anılır.


Bu temsili resimde Hz.İsa'nın arkasında güneşin oluşu tesadüf mü acaba yoksa Güneş tanrısı Horus'un gelişine hazırlık için mi böyle işlenmiş

Bir şey daha var. Neden Hristiyanlar ibadet günlerine "Sonday" değil de "Sunday" demişler. Haksız mıyım? Son ingilizce "oğul" , Sun ise "güneş" anlamına gelmekte. Çünkü bu plan başından beri hazırdı. 

Diğer bir konu ise Hz.İsa'ya inanmayanlar, Romalılar ve Yozlaşmış Yahudiler idi değil mi? Ve O'nu sözde çarmıha gerenler de bu Romalılar ve Yozlaşmış Yahudiler idi. İşin tuhafı bu incil'i yayanlar da yine Yozlaşmış Yahudiler ve Romalılar.

Ben Elhamdülillah müslümanım ve müslüman olduğum halde aklıma böyle bir soru takılıyor ise günümüz Hristiyanları neden sorgulamıyorlar?

O yozlaşmış Yahudiler günümüzde dünyayı yöneten Siyonist Yahudilerdir, Kutsal Roma'nın günümüzde ki uzantısı ise Vatikan'dır. Yazımızın devamında şuan ki papanın bir mason olduğunu size göstereceğim ama önce kiliselere bir göz atalım,

 

Bratislava'da Blue Church 'ın üstünde bir gariplik var sanırım

Biraz daha yakından bakalım isterseniz,



Budapeşte St. Anne kilisesi'nde de bir gariplik var
Yakından bakalım tekrar



Church of krakow


Sözün bittiği yerdeyiz artık. Polonya'da ki kiliseden bir görüntü her şeyi açıklar vaziyette


Polonya'da ki başka bir kiliseden bir görüntü (aynı kilisede olabilir )


Bunlar gibi yüzlerce daha görüntüye ulaşılabilir. İşte bu şeytaniler böyle Hz.İsa'dan gelen bilgileri tahrif etmişlerdir. Hristiyan arkadaşlara Barnabas İncili'ni araştırmalarını öneririm. Şuanda Vatikan tarafından saklandığı kanaatindeyim. Konu Hristiyanlık ve Hz.İsa'da iken şu zeitgeist belgeselindeki hatalara bir göz atalım.


Belgeselde,

1. Horus'un bir bakireden dünyaya geldiği bilgisi geçiyor ancak böyle kesin bir bilgiyi dinler tarihi okuyan arkadaşım bile bilmemekte

2.Horus'un çarmıha gerildiği bilgisi yer almakta, Horus çarmıha gerilmemiştir. Gerilmiş ise bile bunu kim yapabilir ki o koskoca bir Güneş tanrısı hem de Ra ile tek vücud olup tüm Mısır'a hükmetmiştir.


3. Horus'un 12 havarisi olduğu bilgisi yer alıyor, Horus bir dini lider değildir ve yalnızca bilgiler aile içinde kalması zorunluluğu bulunduğundan bu bilgileri neden 12 kişi ile paylaşsın ki. Riski göze almaya değmez.


Bunlar gibi kaç tane daha hata var. 2. ve 3. bölümleri izlemenizi öneririm ama 1. bölüm insanları şüpheye düşürmeye yöneliktir.Bunu niye yaptığını soracak olursanız anlatayım.


Piramidin altında ki yazının önemi

Novus Ordo Seclorum, Latincede "Çağların/Alemlerin Yeni Düzeni" anlamına gelir.Tüm 1 $ lık banknotlarda yer alır arka taraftaki piramitin içindeki gözün altındaki yazıdır.

 "Seclorum" ise seküler anlamına da gelmektedir. Seküler tam anlamıyla nedir diye wikipedia amcaya sorayım dedim beni şaşırtmadı "Sekülerizm - sekülarizm toplumda,ahiretten ve diğer dinî meselelerden dünya hayatına odaklanılması yönündeki hareket. TDK, sekülerizm kavramına karşılık olarak dünyacılık sözcüğünü önermiştir." diyor 

Ben ise kısaca dinsizlik ve inançsızlık olarak tanımlayıp geçecektim. Hiç bir şeye inanmayan, her şeye inanmaya açıktır bu yüzden seküler bir dünya oluşturmaya çalışıyorlar.

Deccal geldiğinde dik kafalılık yapacak uyanmış insan görmek istemezler. Şu anda Deccal tanrılığını ilan etse en az 5 milyar insan tanrı diye ona tapar hiç şüphem yok bu konudan. Zaten Zeitgeist belgeselinde mason ve İlluminati kelimelerinin geçmiyor olması, onların kime hizmet ettiklerini açık bir şekilde belli ediyor.
Numeroloji bu ruh hastaları için çok önemlidir çünkü bizim bilmediğimiz ve bilmemizi istemedikleri bir ilimdir.

"Ki böylece onların (peygamberlerin), Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah) onların nezdinde olup bitenleri çepeçevre kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır (kaydetmiştir)." Cin Suresi / 28.ayet


Bu ayetin Cin suresinde geçiyor olması benim dikkatimi cinler ile bu ruh hastalarının arasındaki bağı araştırmaya yöneltti. 

Allah Kur'an-ı Kerim'de her şeyi tek tek saydım diyor ve bu olayın bilimsel olarak doğrulanması ise ayrı bir mucizesi. Bilimsel alanda her şeyin rakamlardan oluştuğunu araştırmak isteyenlere işe Fibonacci serisi ile başlamasını öneririm. 

Özellikle mühendislik okuyan arkadaşlar beni iyi anlayacaklardır. Bizim unuttuğumuz bir ilmimiz var ve adı ise Cifr- Ebced hesabı.

İslam da nasıl ebced ve cifr ilimleri var ise 
Yahudilikte Kabala ilmi var. 

Bu ruh hastalarının en sevdiği rakamlar, 9, 11 ve 13'tür. 13 malum Osiris olayından dolayı çok önemlidir bu adamlar için.

9 rakamının bunlar için önemli oluşunun hikayesini anlatayım. Hiram Usta Süleyman Mabedi'nin inşaasında çalışan birisiydi. Ve Hz.Süleyman ölünce serbest kaldı, sonra kendi sistemini kurdu. Çırak günlük parasını almak için gider ustasına bir kelime söylerdi ve bu şifreydi. Sonra 4-5 amele toplanıp usta ücreti almak için Hiram Usta'dan şifreyi isterler ve Hiram Usta çok dürüst, sisteme çok sadık olduğundan kabul etmez. Hiram Ustayı öldürürler. 9 mason toplanıp Hiram Usta'nın yanına gittiklerinde bakarlar ki Hiram parçalanarak ölmüş ve parçaları toplayıp birleştirirler ve Hiram dirilir. Osiris'in hikayesine çok benziyor değil mi? İşte bu yüzden 9 sayısı bunlar için çok önemlidir. Mason localarında Üstat toplantıya başlamadan önce masaya 9 kez çekiçle vurur.


Dünyayı hasta ruhlu insanlar yönetiyor.
Pagan inancına sahip bir avuç hasta ruhlu luciferian.



Ve öğretileri heryere sızmış durumda
Milyar dolarları aşan, hesaplanamayacak miktarda servete sahip insanlar bunlar. Ve Luciferian'lar, inançları gereği ritüellerini gerçekleştiriyorlar.

Tüm bunlar neden oluyor biliyor musun? Neden yapıyorlar bunları, ne için yapıyorlar? Dünyayı kimler yönetiyor görmek istiyor musun?


Bu New Age denen olayda muazzam bir şekilde "her şey Tanrı ve dolayısıyla her şey iyi, Şeytan da iyi" görüşü hakim. Yani kötü diye bir şey yok, Lucifer aslında çok fedakâr birisi, hatta o kadar iyi ki kötü rolünü üstlenmeyi bile kabul etmiş (!).

 E satanizm dediğimiz olay, siyah giyinip Slayer konserinde röaahhröööghh diye bağırmak değil zaten, kötülüğe de iyilik anlamı yüklemeye çalışmak, anormal şeyleri "aslında o da normal" diye kakalamaya çalışmaktır Luciferian öğreti. New Age de tamamen bunun üzerine kurulu, "iyi" ambalajlanmış sakat ve çürük bir felsefe




1972'de Rothschild'lerin verdiği seremoniden 
birkaç kare gösterecem.

Bu görüntüleri götümden uydurmadım, ya da aralarına sızarak ben çekmedim, gerçekler gözünüzün önünde, eğer azıcık da olsa içinizde onu görebilme isteği varsa...

Bu kişiler Salvador Dali esintili pagan maskesiyle boy gösteren abimiz Baron Alexis ve Helene de Rothschild


Dünyaya kötülük hakim olacaksa veya olduysa, bunun gerçek sorumluları gerçek Luciferian'lardır, Marliyn Manson değil. Satanist öğretiyi başarıyla yıllardır uygulayan Rothschild ailesi ve elit yandaşlarıdır esas satanistler. Marilyn Manson ise işin en fazla vitrinidir, Avusturya-Macaristan veliahtını öldüren Sırp milliyetçisidir.

Ve sizce bu New Age olayı üzerinde neden bu kadar fazla durma ihtiyacı hissediyorum? Zira insanların %99'unu "gel Şeytan'a tapacaz" deyince kandıramazsınız.

 O halde ne yapacaksın? O şeytani fikirleri, Luciferian öğretileri onların inançlarına, yaşayış tarzlarına çaktırmadan serpiştirivereceksin.

Onlara 99 doğru anlatıp, 1 yalanı araya sıkıştıracaksın.

Maskeler kullanacaksın.

Ahmed Hulusi'yi kullanacaksın
"Allah hepimizin her zerresinde vardır" deyip, "aslında hepimizin içerisinde bir tanrı var, her şey tanrı" felsefesine ısındıracaksın insanları.

İslam'ı kullanacaksın, içine New Age kırıntıları serpiştirecek, tasavvuf adı altında pazarlayacaksın. Enel hakk diye uyduruk İslami isimler takacaksın bu "her şeyin Tanrı olduğu" felsefesine. Bakmayın siz adının "new" age olduğuna, temelleri yüzlerce, hatta binlerce yıl önce atıldı bu öğretinin.

Spiritüalist olacaksın.

Ufo'cu, tek bir millet-tek bir devletçi olacaksın.

Sevgi, dostluk, kardeşlik ayağına gömeceksin Lucifer öğretilerini bu insanlara.

Bu başta Rothschild ve Rockefeller dediğimiz elit luciferian ailelerin kendileri de eninde sonunda kaybedecek olan kötü bir Şeytan'a inanmıyorlar, salak değil ya bu adamlar... Felsefesini oturtmuş durumdalar. Onlara göre Lucifer, Tanrı'ya isyan edip Adem'i yoldan çıkarınca dünya ile ödüllendirildi. Yani İblis'in bu isyanı asil bir davranıştı ve dünya ona armağan edilerek ödüllendirildi. Bu salaklar da işte kendi tanrıları tarafından ödüllendirileceklerine inanıyorlar.

Zira onlar için iyi-kötü ayrımı yok. Onlara göre İblis, kötü olma rolünü seçmiş "fedakâr" birisidir (ah canııım). Çünkü onlara göre kötü olmazsa, iyi de varolamaz. Ve İblis, iyinin varolması için mücadele veren bir gönül dostudur. Sapıkça di mi? Ama bunu sana da yutturmaya çalışıyorlar ufaktan, fark etmesen de, içten içe bana "siktir lan" desen de...

Adolf Hitler bile milyonlarca insanı katlederken insanlığın evrimine hizmet ettiğini, ve aslında "iyilik" yaptığını düşünüyordu.

Bu sistem, muazzam bir insan ve materyal kaynağını, askeri, diplomatik, istihbarat, ekonomik, bilimsel ve politik faaliyetleri bünyesinde birleştiren, sıkıca kaynaşmış ve randımanı yüksek makine gibi çalışan bir sistemdir.


Ve Kennedy, hayatta kaldığı sürece heryere sızmış olan bu gizli örgütlerin karşısında olacağını söylüyor konuşmasında.


Askeri, diplomatik, istihbarat, ekonomik, bilimsel ve politik... Her alana sızmış bir örgüt...



Askeri (NATO)


Diplomatik - Birleşmiş Milletler


İstihbarat (CIA)

Ekonomik (Federal Rezerv: ABD dolarını basma yetkisine sahip ÖZEL bir kuruluştur. Yani ABD merkez bankası devlete değil, KİŞİLERE aittir. ABD dolarını basanlar yahudi bankerlerdir.)


Bilimsel (NASA ve az önce gördüğümüz NRO'yu da ekleyebilirsiniz)


Politik (CFR, Bilderberg, ve Kennedy'nin zamanından sonra Rockefeller tarafından kurulan Trilateral Komisyonu

Amerikan sinemasında gizli semboller 

Hollywood sinemasındaki sembollerin derin, birbirinden farklı olmasına karşın ilintili, pek çok farklı göndermeler içeren anlamları var ancak bunlar neyi işaret ediyorlar, ne gibi mesajlar  verilmek isteniyor?






Global habercilik anlayışı, TV ve sinema sektörü, küresel finansın köşe taşları denilebilecek isimlerle iç içe. Bu bağlamda basın özgürlüğü, sanat ve eğlencenin ismi aynı kalarak içeriğinin değiştirildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Neye gülmemiz, neye ağlamamız, hangi haberi almamız ve hangilerini 'farketmememiz', çocuklarımızın hangi çizgi filmi izlemesi, bizim hangi dizinin esiri olmamız gerektiği önceden tasarlanıyor ve kontrollü bir şekilde, dozları ince hesaplarla ayarlanarak zihin damarlarımıza zerkediliyor. Günümüzde sadece besinlerin değil kavramların da genetiğiyle oynanıyor, tümüyle değiştirilip aynı isimle önümüze servis ediliyor. Öyleyse biz de tüm kavramları yeniden ele alıp belki de yeniden yorumlamalıyız.

Hollywood filmlerinde baskın bir hristiyanlık propogandası yapıldığı yönünde genel bir kanı mevcuttur. Bu öylesine kemikleşmiş bir yargıdır ki asla sorgulamayız bile. 

Bir kilise çanı duyduğumuzda, vaftiz sahnesine rastladığımızda ya da bir haç gördüğümüzde bu sorgulamadığımız yargılarımızı destekleyen veriler yakaladığımızı düşünürüz. Yani filmlerde bazı sembollerin kullanıldığını biliriz aslında, ama bilgimiz kadarını görebiliriz sadece. Peki ya görmediklerimiz?

 Parçalar birleştirildiğinde ortaya ne çıkıyor? Konunun ilerleyen bölümlerinde tüm bu küçük parçaları birleştirecek ve elimizde en kapsamlı "Hollywood semboller haritası.


Amerikan MSNBC TV kanalı Microsoft ve General Electric ortaklığıyla kuruldu. 

NBC'nin başındaki MS Microsoft'u temsil eder. 2000 yılındaki ABD başkanlık seçimlerinde General Electric'in George W. Bush'un seçim kampanyası için 1.1 milyon dolar, Microsoft'un ise 2.4 milyon dolar bağışladığını pek fazla kişi bilmiyor.

CBS kanalının sahibinin kim olduğuna baktığımızda Westinghouse Electric Company'yi görüyoruz. Başındaki isim Frank Carlucci, aynı zamanda Carlyle Group'un da patronu. 2000 sonrasındaki Irak işgali ile fazlasıyla şişmanlayan bir şirket. Geçmişlerinde görülen Bin Laden ve G. W. Bush'un şirket üzerindeki yatırımları fazlasıyla soru işareti barındırıyor.

Viacom International'ın sahip olduğu TV kanallarına baktığımızda Paramount Television, Spelling Television, MTV, Showtime, Nickelodeon ve The Movie Channel gibi stratejik kanalları görüyoruz. Paramount Pictures ise Hollywood devlerinden biri. Üzerinde çalıştığı sinema projeleri birbirinden ilginç ve nokta atışı niteliğinde, her birine ayrı bir başlık altında değinmek gerekiyor.

Neredeyse tüm meşhur tütün mamüllerinin üreticisi Phillip Morris, George W. Bush'un seçim kampanyası için 2.9 milyon dolar bağış yapmıştı. Ne ilginçtir ki Fox TV, The London Times, New York Post ve Hollywood devlerinden Twentieth Century Fox'un aynı kişi tarafından yönetildiğini görüyoruz; Rupert Murdoch. Fox Movies de Hollywood'un en stratejik filmlerinin fabrikası konumunda.

T

Time Warner'ın da W. Bush'un seçim kampanyası için 1.6 milyon dolarlık bağış yapmış olması pek şaşırtıcı değil. ABD'de 15 milyona yakın aktif üyesi bulunan kablolu yayın sistemine dahil kanallara baktığımızda CNN, HBO, Cinemax, Turner Network Television, Warner Brothers Television, Cartoon Network, Sega Channel, TNT ve Comedy Central'ı görüyoruz. Ayrıca şirketin HBO Independent Productions, Warner Home Video, New Line Cinema ve Looney Tunes gibi çok güçlü ayakları var. Popüler kültürü yönlendiren, trendleri belirleyen 33 dergisinin arasında Time, People, Fortune, In Style ve Sports Illustrated'ın da bulunduğunu belirtmekte fayda var. Sadece Time dergisinin tirajı 3,5 milyon ve dünya üzerinde 40 milyon kişi tarafından okunuyor. Yani Time Warner'ın etki edebileceği küresel potansiyel kitle neredeyse 400 milyon civarında ve AOL ile birleşerek bu gücünü katlamış durumda. Bu gücün sadece belli bir yöne kanalize edildiğini, Time Warner'ın global zihin kontrolünde Queen/Vezir rolünde olduğunu iddia etsek, bunu ispatlayacak pek çok doneyi de beraberinde getirebiliriz.

Ve Disney Company. ABC Haber kanalı başta olmak üzere ESPN, Miramax, ve Touchtone Pictures'ın sahibi. 2000 seçim kampanyasında 640 bin dolar bağışla Walker Bush'u destekleyenlerden. İlişkiler ağı karmaşık gibi görünse de ışığı tuttuğumuz yerde hep aynı şeyi görüyoruz. En basitinden Afganistan ve Irak işgallerini tasarlayanların medya ve sinema sektörünü nasıl etkin bir biçimde kullandığını, haberleri 'tarafsızlık' ambalajıyla nasıl tek bir tarafın çıkarlarını koruma güdüsüyle sunduklarını ayırt edebiliyoruz.


İsa'nın Çilesi'ni filmi

Mel Gibson'ın koyu bir katolik olduğu bilinir. Hıristiyanlığa hizmet etme amacıyla kendi prodüksiyonu olan İsa'nın Çilesi'ni filme çekmiş, 

buradan elde ettiği gelirin hatırı sayılır bir kısmını Vatikan'a, Papalık bünyesinde misyonerlik faaliyetlerinin gelişimi için çalışan birimlere bağışlamıştı. 

Peki bu film gerçekten hıristiyanlığa mı hizmet ediyordu? 

İncil ile çelişen bölümleri nasıl açıklanabilirdi? En önemli soru ise şu, 

Vatikan gerçekten Hıristiyanlığın bekası için mi kuruldu?
The Passion of the Christ filminde 

Bazı ilginçlikler sözkonusu. İncil'de cennetten bir meleğin İsa'ya göründüğü ve onunla konuştuğu yazar. Ancak filmde İsa ile konuşmaya gelen kadın suretinde bir şeytandır. 

İsa çarmıha götürülürken de bu kadın belirir, kucağında bir bebek vardır ama bebeğin Antichrist yani Deccal olduğu hemen sezilebilir. 

Yani bu sahnede Hıristiyan inanışında Tanrı'nın oğlu olduğu iddia edilen İsa ile şeytan'ın oğlu Deccal bir versus yaşarlar.

 Deccal alaycı bir biçimde gülümser.


 Bu duruş ve figür Katolik kilisesindeki "Meryem ve kucağındaki bebek İsa" fresklerinin bir kopyasıdır. Bu sahnenin filme nasıl girdiği muammadır. Hiçbir dini kaynakta Hz İsa'nın peygamberliğinden önce şeytan ile görüşmüş olduğu konu edilmez.


Şeytan ile buluşma sahnesinde ay ritüelinin kullanılması çok önemli bir ayrıntı. Çünkü ay sembolizminin kökenleri çok derin. Filmde, dolunayın altında İsa çaresiz bir şekilde, Aramice'yi kullanarak Tanrı'dan yardım ister.

Bu sırada şeytan yanına gelir, dolunayın üzerinden kara bir bulut geçer, bu anda şeytan figürünün neden kadın formunda gösterildiğini anlayabiliriz. Ayın karanlık yüzü ibrani mitolojisindeki Lilith karakteriyle özdeşleştirilir. Lilith pek çok zaman yılan formunda tarif edilir. Tam da bu sahnede, ay karanlığa döndükten sonra, şeytanın bacaklarının arasından bir yılan süzülür. İsa'ya yaklaşır ve İsa yılanı ayaklarıyla ezmeye çalışır.


Hristiyan inancına göre güneş Hz. İsa'yı sembolize eder. İsa birçok figürde arkasından doğan güneşle resmedilmiştir. İncil'e göre İsa şeytan ile asla bir araya gelmez. Bu ise ay ve güneşin biraraya gelemeyeceği düşüncesiyle sembolleştirilir. İsa'nın Lilith ile buluşması da bu anlamda semboliktir, filmin tamamında, İsa figürünün temsil ettiği tüm değerler yenilgi halindedir, şeytanın İsa'yı altettiği duygusu tüm filme yansıtılmıştır. Bu durum, filmi, gören gözler için bir hıristiyanlık propogandası olmaktan çıkarır.

Metafizik hasat

Hollywood filmlerinde kullanılan sembollerin kökenlerini anlamak için doğaya, kadim inanışlara, evrenin işleyiş sistemine bakmamız gerekir belki de. Çünkü sembollerle anlatılmak istenenler, doğrudan anlatılanlarla hiçbir şekilde bağdaşmaz.

Doğada her dönemin kendine özgü nitelikleri bulunur. Bazı meyveler bazı aylarda yetişir, bazı balıklar sadece belli zamanlarda bulunabilir. Her tarlanın özel bir hasat zamanı vardır. Evren döngülere bölünmüştür ve her döngünün anlamı, niteliği, zarar ve faydası farklıdır. Peki, bu sistem metafizik evren için de geçerli olabilir mi? Yani bazı gecelerin, günlerin, ayların ve dönemlerin diğerlerine göre farklılıklar taşıdığı söylenebilir mi?

Varolan fizik kurallarının metafizik dünya için de uygulanabilir olduğu teorisini öne sürdüğümüzde, yeryüzündeki dini yönelişlerde her inanışın 'özel' kabul ettiği gün ve geceler olduğunu görür, teorimizi böylece destekleyebiliriz. Bu özelliklerin tümü döngüsel sistemin bir ürünüdür. Hıristiyanlık'ta Happy Halloween, Paskalya ve Noel, Müslümanlık'ta Hacc Mevsimi, mübarek aylar, bayramlar ve cuma geceleri, Musevilikte ise Roşaşana, Yom Kipur ve Pesah gibi günler metafizik hasadın verimliği olduğu dönemlerdir.

Bunun yanı sıra kötü olduğuna inanılan güçlerin de harekete geçtiği özel geceler olabilir mi? 1975 yapımı Black Moon/Kara Ay adlı filmde, kadın ile erkek arasındaki mental savaş konu edilir. İki insan ırkı ayın iki yüzüne benzetilir. Yeryüzünde de iyi ile kötünün savaşı Ay Ritüeli ile sembolize edilir. 



Nazilerin kendilerine sembol olarak seçtiği Swastika’nın gizli tarih


Swastika (Gamalı Haç), Naziler için yaratılışın simgesi ve Aryan ırkının mistik kaderinin işaretiydi. Bir ulus ülkenin her köşesine yayılan bu sembol tarafından adeta hipnotize edilmişti. Tarihte bilinen en eski sembol olan Swastika’nın sırrı neydi ve gücü nereden geliyordu?



1920’de Almanya’daki Nazi Partisi kendine sembol olarak Swastika’yı (Gamalı Haç) seçti. Kararı veren bizzat partinin birinci adamı Adolph Hitler olmuştu. Ama Swastika’yı ne yaratan onlardı, ne de keşfeden. Bu sembolün tarihi ve gizleri çok daha eskilere dayanıyordu. Yahudiler de dahil olmak üzere tarih boyunca pek çok kültür ve din tarafından güçlü, iyi ve olumlu şeyleri anlatmak için kullanılmıştı. Naziler bu durumu sonsuza dek değiştirdi. Bugün hala Naziler’in düşüşünü, bu güçlü sembolü amacının tam tersi istikametinde kullanmış olmalarına yoran pek çok insan vardır.

Swastika tüm dünyadan sonra Almanya’da…


Swastika tarihte bilinen en eski sembol. 3000 yıldır kullanıldığını kanıtlayan bulgular mevcut. İskandinav mitolojisinde Thor’un Çekici’yle özdeşleştiren bu sembol, bu kadar eski olması ve hep iyi anlamlarla hatırlanmasından dolayı tarih boyunca sürekli bir şekilde kullanılmıştı. Ama bu kullanım 19. yüzyılın sonunda, 20. Yüzyılın başında oldukça üst seviyeye çıkmıştı. 

Daha Naziler benimsemesine 30-40 yıl varken Swastika tüm dünyada rastlanan oldukça gözde bir sembol haline gelmişti. İyi şansı temsil ettiği için spor takımları bu amblemi formalarına sıklıkla eklemekten çekinmiyorlardı. 1911’de şanslı bir şekilde altın bulunmasının ardında Ontario’daki bir kasabaya Swastika adı verilmişti.

 Swastika, yalnızca Birinci Dünya Savaşı’nda Alman askerlerinin en revaçta uğuru değil, Fransa’yı savunan Amerikalılar’ın uçaklarına boyadığı bir şekildi. ABD’de halkın takıları için sıklıkla seçtiği bu sembol, British National War Savings Committee’ninde resmi amblemiydi.

Adolf Hitler’in ortaya çıkmasından çok önce Almanya’da yayımlanan periyodik bir dergi kapağına Swastika’yı taşıyordu. Derginin yayıncısı Amerikalı bir dernekti. Madame Blavatsky’nin kurucusu olduğu Theosophical Society idi bu dernek. Swastika’yı Almanlar’la ve Avusturyalılar’la tanıştıran yine Madame Blatavatsky oluyordu.


ADOLF HİTLER'İN BİLİNMEZLERİ : HİTLER'İN ARDINDAKİ GİZLİ GÜÇLER VE ASIL YÜZÜ, HAYATI,SİYONİZMLE İLİŞKİSİ


Hitler Almanyasinin suçsuz Avrupa Yahudilerini toplu olarak katlettigi dönemde, Siyonistler Hitler'e ekonomik ve siyasal yardimlarda bulunmuslardi. Federal Almanya'da yayinlanan Spiegel dergisinin de belirttigi gibi, siyonistler Nazilerin iktidari ele geçirisini kendileri için olaganüstü bir tarihsel olanak olarak görmüslerdi.

1933 Mayis'inda, siyonist Anglo-Palestine Bank fasist Almanya'nin ekonomi bakanligiyla dogrudan bag kurmustu. Görüsmelerden sonra. iki taraf arasinda 23 Agustos'ta bir transfer anlasmasi imzalanmisti. Bu anlasma daha sonraki pekçok ekonomik ve siyasal isbirligi için de bir zemin olusturmustu. Siyonistler, Tel-Aviv'de kurduklari Trust and Transfer Office Haavara adli sirketle, Filistin'e getirilen Alman mallarinin tekel hakkini almislardi. Böylec nazilerin Orta Dogu bölgesinde genis pazar olanaklarina kavusmasini saglamislardi.

Döviz islemleriyle ilgilenen Alman bürosu 7 Aralik 1937'de sunlari açikliyordu: "Filistin'e dissatima dayali transfer islemleri 1933'ten beri yaklasik 70 milyon altin mark kär getirmistir. "Bu rakama, Filistin'e transfer edilen Yahudi sermayesinden dogan büyük kârlar katilmamistir.

Siyonist-Nazi isbirligi bu kadarla da kalmamistir. Siyonist olmayan Yahudi kuruluşlarının Alman mallarina boykot uygulanmasi için çagri yaptigi günlerde nazilere el uzatan yine siyonistler olmustur. Siyonistler, Alman, silah yapimcilarina döviz kaynagi saglamislardi. 



Albert Norden, So werden Kriege gemacht (Savaslar Nasil Yapilir) adli kitabinda bu konu açiklik kazandirmistir.

Norden, International Nickel Trust adli sirketin Almanya için stratejik önemi olan hammaddeleri sagladigina dikkat çekmistir. Siyonist sermayedarlarin denetiminde olan bu sirket kapitalist ülkelerdeki nikel üretiminin yüzde 85'ine sahip durumdaydi. Hitler'in iktidara gelmesinden bir yil sonra IG Fabrenin dustrie adli Alman sirketiyle, sözkonusu sirket arasinda bir anlasma imzalandi. Anlasmada, Almanya'nin nikel üretiminin yaridan fazlasinin International Nickel Trust tarafindan karsilanmasi öngörülüyordu. Almanya böylece yüzde 50 oraninda döviz tasarruf etmis olacakti. Konuya iliskin kanitlar Nurnberg durusmalarinda ayrintilariyla ortaya çikmistir.



(Yahudiler sinema sektörünü kullanarak çok iyi toplum mühendisliği yapmaktadırlar. 

2006 yılında çekilen One Night with the King adlı filmde 

Esther ve Xerxes’in hikayesi konu ediliyor. Mordechai ve Esther çok masum insanlarmış gibi gösterilirken, Kralı uyarmaya çalışan Haman şeytan gibi tasvir edilmiş. Her yıl Nazilerle ilgili bir film çekilir ve mutlaka ödül kazanır.)

Kral Xerxes zamanında Yahudiler pers sarayında etkinliklerini artırmışlardır. Esther isimli bir Yahudi kızı üvey babası Mordechai aracılığı ile kralın gözdelerinden olmuş ve pers devletinin yönetiminde etkili olmuştur. Aynı dönemde Mordechai kralın yardımcısı olmuş, diğer yardımcı Haman’ı ve oğullarını katletmiş, Asur kökenli insanlara Esther’in talimatıyla büyük bir katliam uygulanmıştır. Xerxes, Esther’in her dediğini yapar hale gelmiş. O döneme göre oldukça büyük sayılabilecek bir insan kitlesi, yaklaşık 75 bin insan Esther’in emriyle katledilmiştir. Yahudiler bunun bir intikam olduğunu savunurlar, zira Davut’tan önce Yahudi kral Saul ve peygamber Samuel Amelika kavmine büyük bir kıyım yapmışlar, canlı hayvanlarını bile öldürmüşlerdir. Amelika kralı Agag’ı hamile karısının yanında katletmişlerdir. Hamile karısını da çöle aç susuz bırakmışlardır. Daha sonra bu kadından gelen soya Agegite denmiştir. Yahudilere göre Agegite’ler yüzyıllardır Yahudilerden intikam almaya çalışan gizli bir topluluktur. Hatta Agegit’lerin sembolünü swatikaya(Nazilerin sembolü) sarılı yılan olarak iddia etmektedirler. Doğruluk payı nedir bilemiyorum.

Zaman zaman çalkantılar yaşansa da Perslerin himayesinde Yahudiler Kudüs civarı ve orta doğuda yayılmışlardır. Büyük İskender’in m.ö. 3. Yüzyılda tüm ortadoğuyu işgaline kadar rahat bir döenem yaşanmıştır. İskender’den sonra yunanlıların hakimiyetine giren Orta doğu’da tam anlamıyla yaşanan bir tek tanrılı din kalmamıştır. Yahudilik, Zerdüştlük, babil dini ve diğer pagan dinlerden etkilenirken, yunan çok tanrıcılığı bölgede etkisini artırmış, ünlü yunan filozoflarda aynı dönemde yaşamışlardır. Gnostik düşünce(Tanrıya tefekkürle ulaşabilme, ruhban düşünce, Batıni düşünce) toplumları etkisi altına almış ve bu dönemde insanlar manastırlarda düzenlenen özel ayinler ve meditasyon yoluyla Tanrıya ulaşmaya çalışmışlardı. İlerleyen yüzyıllarda Mani dini sahneye çıkacaktır ki bugünkü mason felsefesinin yapıtaşını oluşturacaktır. Mani dini de yine Zerdüştlük, Yahudilik ve Yunan paganizmi(çok tanrıcılık) gibi bir çok akımdan meydana gelmiş melez bir dindir.

Daha sonra Roma’nın bölgeyi işgal etmesiyle Yahudiler tekrar eziyetlere maruz kalmışlardır. Hz. İsa’nın gelmesi de durumu düzeltememiştir. Romalılar tapınağı tekrar yıkmışlar ve bir türlü uslanmayan Yahudileri gemilere bindirerek dünyanın dört bir tarafına göç ettirmişlerdir.
Black Moon / Kara Ay

Ay spritualizmde kadınlık ile özdeşleştirilmiştir. Black Moon/Kara Ay kavramı, 'dolunay'ın tersidir. Dolunay nasıl ayın en parlak ve ışık alan evresiyse, Black Moon da en karanlık gecesidir. Yılda 13 kez gözlenir. Tüm kötü güçlerin harekete geçtiği gece olarak bilinir, ezoterik inanışlara göre bu gecede yapılan kara büyüler çok etkilidir. Harry Potter filmindeki Remus Lupin karakteri bir kara büyü ustasıdır. Lakabı Moony'dir ve dolunayda bir kurda dönüşür.


Black Moon bir kurban adama gününü simgeler. 11 Eylül 2001 gecesi bir Kara Ay gecesidir. Bunun tesadüf olup olmadığı tartışılabilir. Hollywood yapımı Alaca Karanlık ya da orijinal adıyla Twilight serisi bu kara büyü ve kurban adama töreni sembollerini kullanır ve tüm seri "ay ritüeli"ne endekslenmiştir. Dünya üzerinde Wicca öğretisinin taraftar sayısı fazlasıyla sınırlı olmasına karşın, popüler kültürü etkileme başarısı olağanüstüdür. Belki de bunu yapım şirketlerine borçludurlar. Küresel zihin kontrol odakları, paganizm ve wicca öğretilerine özel bir ilgi duyarlarken bu inanışların sembollerini her filme ustalıkla serpiştirmeyi de iyi bilirler.

Lilith sembolizmi : İlk kadın Lilith'i; bilmeyenlere tanıtmak isterim: Cinsel kimliği erkek olan toplumlar herhalde kollektif alt şuurlarında Lilith'i saklıyor.

lilith-efsanesi

Lilith, judaik okültizme göre Hz. Adem'in varsayılan ilk eşidir. Havva ile olan evliliklerini kıskanır ve doğacak her ademoğlunu öldüreceğine dair yemin eder. Lilith, inanışa göre 'beşik ölümü' olarak bilinen nedensiz bebek ölümlerinin ve gebelik düşüklerinin müsebbibidir. Yani metafizik bir karaktere bürünmüş ve her doğan bebeğe düşmanlık beslemiştir. Ayın karanlık yüzünü temsil etmesi ise ilginçtir. Lilith bir çocuk hırsızıdır, bu çocuk hırsızlığı meselesi pek çok Hollywood filminde farklı şekillerde konu edilir. Bu sayısız örneğin bir kaçını bu noktada anmalıyız.

1989 yapımı I Know My First Name is Steven filminde, 

7 yaşındayken kaçırılan bir çocuğun hikayesi konu edilir. Ailesi tarafından fazla ilgi göremeyen Steven, başka bir şehre taşınmalarının ardından içine kapanır. Yalnız başına dolaşırken sapkın biri tarafından kaçırılır ve yıllarca cinsel istismara uğrar. 'Kötü' bir güç tarafından 'alınan' çocuğun gördüğü insanlık dışı muameleler akla Lilith'in yeminini getirir.

Türünün en ilginç örneklerinden 1995 yapımı The City of Lost Children'da tasvir edilen, ayışığı ve karanlığın hakim olduğu yeraltı dünyasının işleyişi ve kuralları farklıdır. Krank adlı karakter çocukların rüyalarına girebilen bir zihin kontrol uzmanıdır. Ay, kayıp çocuklar ve zihin kontrolü öğeleri dikkat çekicidir. 


1976 yapımı The Omen, 2000 yapımı Bless the Child ve 2007 yapımı Whisper, kötü güçler tarafından ele geçirilmiş çocuk temalı filmlerdendir. Yani kaçırılma sembolü bu sefer ruhun kaçırılışı olarak çıkar karşımıza.


2003 yapımı The Missing filminde

transformasyon yani şekil değiştirme yeteneğine sahip kötü bir güç tarafından kaçırılan bir kızın hikayesi anlatılır. Kızın adının Lily olması önemli bir ayrıntı. Kimi korku, kimi drama, kimi gerilim türündeki bu yapımlardaki ritüeller çoğu zaman gözlerden kaçabiliyor.

En eski pagan dinlerinden bu yana ay, bir çok şeyi simgelemesi bakımından önemli bir sembol. Ay gecenin ve karanlığın sembolüyken, karanlığın çağrıştırdığı kötülükleri de simgeler ve her gün yüz değiştirir, bu yönüyle değişken ve yenilikçidir. Eski babil inanışına göre Sin, ay tanrısıdır. İngilizce'deki günah kelimesi olan sin bu kökene dayanır. 2005 yapımı, Frank Miller'ın çizgi romanından uyarlanan Sin City/Günah Şehri filminin tamamının ay ışığında geçmesi tesadüf değildir. 

Pan’ın Labirenti
Occult sembolizmin dibine vuran Pan’ın Labirenti filminin ana konusu Faşist İspanya iktidarına karşı verilen amansız savaş içinde. Ofelia adlı küçük kızın ormanda boynuzlu bir yaratıkla tanışması ve yeni bir dünya keşfetmesi ile devam eder.

Film bir yandan gerçek hayatta geçen olayları anlatırken, bir yandanda ezoteric sembollerle dolu gizemli bir dünyayı anlatmaktadır. Bu gizli dünyayı sadece Ofelia görebilmektedir. Tüm insanlar yaşadıkları fiziki dünyayı güzelleştirmek için birbirlerini öldürürlerken, Ofelia ise kendi içini güzelleştirmeye çalışmaktadır.



TULİŞİN KURŞUN KALEMİ
Elinde imkan varken neden reddetti?




 Avatar filminin afişinde yer alan Tek Göz sembolizmi dikkat çekicidir

Bu sembol genellikle filmin alt mesajlar taşıdığının habercisidir. Kendi halinde bir düzen içerisinde yaşayan Navi ırkı, bir istila ile karşılaşır ve kaos başgösterir. İnsan ırkı istila öncesinde planlar yaparken Navi'lere kendi kültürlerini aşılayacaklarını, kendi dillerini onlara öğreteceklerini, onları medenileştireceklerini söylerler. Ancak bunun öncesinde silahlı bir işgal gereklidir. Direnici halk güçleri kırılmalıdır, yani Navi ırkının savaşçıları etkisiz hale getirilmelidir ki sıradan bireyler daha kolay dönüştürülebilsin. Ama herşeyin ötesinde, insan ırkı Navi'lerin gezegenini Unobtainium madeni için işgal etmek ister. Bu da petrol endüstrisine bir göndermedir. Yani bilim insanları kültürel bir dönüşüme öncülük etmeleri adına kandırılmıştır, asıl amaç finansal ve askeri güç kaynağı olan bir madendir. İstila edecek olan askeri birliklere de Navi'lerin tehlikeli teröristler olduğu anlatılır. Yani piramidin en tepesindeki mutlak amaç farklı, satranç tahtasındaki piyonların inanış ve amaçları farklıdır. İstila gerçekleştiğinde, yerel halkın inanışını temsil eden ağaç da yokedilir. İşgallerde dini inanışlar da hedef alınır ve tanrı algısı yerle bir edilir. Bu film, Amerikan odaklı 'yeni dünya düzeni'nin bir özeti gibidir. Her şeyi gören göz, düzenin ve kaosun tasarımcısıdır. 


Hathor (Mehturt, Mehet-Weret)

Hathor, Mısır mitolojisinde en önemli tanrıçadır. İsmi, "uzaktaki ev" veya "Horus'un evi" anlamlarına gelir. 


İnsan vücutlu ve inek kafalı veya bir çift boynuzu bulunan insan kafalı bir kraliçe ya da dişi bir doğan olarak da sembolize edilmiştir.

Bu boynuzların arasındaki güneş, tarım'ı, boynuzlar ise hayvancılığı sembolize eder.

 Oldukça eski bir tanrıçadır. Hanedanlık öncesinde bile adına rastlanılır. Firavunlar döneminde ise, Horus'un eşi olarak anılmaya başlanmıştır.[



2009 yapımı yine afişiyle dikkat çeken 
The Box filmi
 Ahlaki düzenin paranın gücü karşısında eridiği alt mesajı gizlidir.

 Para akışını kontrol eden seçkinler, insanların manevi değerlerini satın alıp alamayacaklarını test ederler ve başarılı olduklarını görürler. 










2009 yapımı The Men Who Stare at Goats filmi

Hemen hemen her sahnesinde Tek Göz sembolizmine rastlayabiliyoruz. Filmin afişinde de göze çarpan bu figürün yanında bir de keçi kullanılmıştır.

 Bir keçinin neden bu filme girdiği sembol dili bilinmeden açıklanamaz. Keçi, judaik tradisyon ve yahudi ezoterizminde şeytanı sembolize eden Baphomet'e göndermedir.

 Keçi başlı şeytan Atbash olarak da bilinir. Yahudi okültizminin en önemli unsurlarından biridir. 


2001 yapımı Tomb Raider 
2004 yapımı National Treasure  filmler 



Hz. Süleyman'ın gizli hazinesine göndermeler taşırlar.
 Baştan aşağıya Tek Göz sembolizmi ile bezenmişlerdir. 

The Lord of The Rings serisinde, her şeyi gören göz sembolizmi karşımıza Sauron'un Gözü olarak çıkar. 


1982 yapımı Conan the Barbarian 


1984 yapımı Indiana Jones 
The Temple of Doom 
da bu sembolizmin zengin bir biçimde kullanıldığı filmlerdendir.




Çizgi kahramanlarının ''gizli'' dünyası
Her birinin 50 yılı aşkın süredir maceraları keyifle okunan, animasyonları ve sinema filmleriilgiyle takip edilen çizgi kahramanların gizli dünyalarında şaşırtıcı ayrıntı ve iddialar yer alıyor.



Saymakla bitmeyen sembollerin her biri, ayrı bir gönderme taşır. Amerikan halkı, kendi başkanlarını kendilerinin seçtiğine inana dursun, dünyayı oyuncakları gibi gören üst-seçkinler zümresi, kontrollerinin dışında hiçbir gelişmeye müsaade etmemeye özen gösterirler. Bu nedenle insanları başta sinema filmleri olmak üzere, müzik, spor, moda, eğlence ve teknoloji çılgınlığı ile kontrol altında tutarlar. Demokrasi ve insan hakları ile beslerler. Onlar arka planda savaşlar, işgaller, halk ayaklanmaları, salgın hastalıklar ve global kaosu tasarlarken herkesin uykuda olduğundan emin olmak isterler. Sembollerin diline vakıf olduğumuzda, bize verilmek istenen net mesajları da okuyabiliriz. Çevremizi saran hipnotik etkiden kurtulmanın yolu, uyanmamızı sağlayacak bir parmak şıklamasıdır belki de.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder