9 Aralık 2014 Salı

DİNLER ARASI DİYALOG : Kim de âyetlerimizi yalanlar ve onlara karşı büyüklük taslarsa, işte onlar cehennemliktirler ve orada ebedî olarak kalacaklardır.” (Araf-36) buyurmaktadır. Yukarıda belirtilen ayette çok açık olarak, Peygamber (s.a.v.) Efendimize tüm insanların inanması emredilmektedir.


 

Dinler Arası Diyalog ve Ilımlı İslam söylemlerinin yoğunlaştığı günümüzün sıkça konuşulan konularından birisi de ehli kitap olarak nitelenen Hristiyan ve Yahudilerin de cennete girebilecekleri, cennete girmek için yalnızca Müslüman olmak gibi bir şartın bulunmadığı yolundaki söylemler olmuştur.

Söz konusu tartışmanın geçmişi aslında daha öncelere dayanmaktadır. Geçen yüzyılın sonlarında yaşayan ve (Mason olduğu tescillenen ve delilleriyle bilinen bkn; Cemalettin Afgani-Muhammed Abduh çizgisinin bir parçası durumunda olan Reşit Rıza, Menar isimli tefsirinde Hristiyan ve Yahudilerin de Allah’a ve Ahiret gününe iman etmek ve iyi işler yapmak kaydıyla cennete gidebilecekleri yolunda görüşler ortaya koymuştur.

Reşit Rıza‘nın bu yorumu daha sonra bu yöndeki birçok tefsire kaynaklık etmiş bulunmaktadır. İslam dünyasını önemli Kur’an tefsircilerinin büyük çoğunluğunca kabul edilmeyen bu görüş, Ilımlı İslâm ve Dinler Arası Diyalog söylemlerinin son derece yoğunlaştığı son dönemlerde yeniden gündemleri işgal etmeye başlamıştır.

SORU: Malum Bir Cemaatin Başı Bir Kitabında şöyle diyor:
“Herkes kelimeyi tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir.Hatta kelimeyi tevhidin ikinci bölümü,yani Muhammed Allah’ın Resulüdür kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rhmet ve merhamet bakışıyla bakılmalıdır.

Zira hadislere göre kıyamet günü Allah’ın sonsuz rahmeti öyle bir tecelli edecek ki şeytan bile umuda kapılacak ve bu rahmetten istifade edip edemeyeceğini merak edecek.Böylesine ali cenap bir merhamet karşısında bizim cimrilik etmemiz ve bu cimriliği temsil etmemiz tasavvur edilemez.Hem sonra bunun bizimle alakası ne hükümranlık Onun,hazine Onun hepsi Onun kulları.Öyleyse herkes haddi aşmaktan kaçınmalıdır.”
Kaynak bakınız: (1)
Sayın Hocam bu iddiaların doğruluk payı nedir?
CEVAP: Bu iddiaları küllen yanlıştır. Bu konu hem Kur’an’a ters düşmektedir, hem de sünnete. Mekke’nin fethinde kelime-i tevhidin birinci bölümünü söyleyip ikinci kısmını söylemek istemeyen Ebu Süfyan’ın imanını Peygamber(s.a.v.) Efendimiz kabul etmemiş, Ebu Süfyan’da bir süre düşündükten sonra ikinci kısmını da söyleyerek Müslüman olmuştu. Sadece bu haber bile Peygamber Efendimizin peygamberliğini kabul etmeyenlerin kafir olduklarını açıklamaya yeter de artar bile. Zira Muhammed aleyhisselamın peygamberliğini kabul etmeyen Kur’an’ı da kabul etmemiş olur. Çünkü Kur’an O’na nazil olmuştur.

SORU: Sayın Hocam, bu malum hoca Kelime-i Tevhidin; ‘Muhammed Allah’ın Rasülüdür’ kısmını söylemeksizin(inanmaksızın) yalnız ; “Lâ ilâhe illallâh“ kısmını ikrar eden kimselerin imanlarının kabul olacağını iddia ediyor. Bu iddialarının doğruluğunu  Araf Suresi 156. ayetinin,  ”rahmetim de vardır, o ise her şeyi kaplamış ve kuşatmıştır.” kısmına mana vererek savunmaktalar. Bu iddiaları doğru mudur?
Kaynak için bakınız: (2)



CEVAP: Diyalogcu hoca ilgili ayetin bir kısmını alıp kalan kısmını örterek ayetin anlamını çarpıtmaktadır. İlgili ayette görlim ne mana vardır. Allahu Teala buyuruyor ki, mealen:
-” Ve bize hem bu dünyada bir iyilik yaz, hem de ahirette. Biz gerçekten de tevbe edip senin hidayetine döndük.” Buyurdu ki, azabım var, onu dilediğime isabet ettiririm, rahmetim de vardır, o ise her şeyi kaplamış ve kuşatmıştır. Onu da özellikle korunanlara, zekatını verenlere ve âyetlerimize inananlara mahsus kılacağım.”  (Araf-156 )
Görüldüğü gibi Allahu Teala; “Rahmetim her şeyi kaplamıştır” buyurduğu bu ayette, bu rahmete kimlerin ereceğini de ayetin devamında şöyle açıklamaktadır, melaen: “ Onu da özellikle takva sahiplerine (korunanlara), zekatını verenlere ve âyetlerimize inananlara özgü kılacağım.” Görülüyor ki ayetin yarısını makaslayıp da yarısına ayrı, diğer yarısına başka anlam vermek ne kadar yanıltıcı olmaktadır. Malum hocanın iddia ettiği Allahu tealanın rahmetine nail olabilmek için ayetin şu kısmına da itikat etmek gerekiyor ;
“…takva sahiplerine, zekatını verenlere ve âyetlerimize inananlara özgü kılacağım.” buyurulmaktadır.
Malum hocanın iddiası; Peygamber Efendimize inanmayıp, Kur’an’ı Allah’ın ayetleri olarak kabul etmeyenlerin dahi rahmete ereceğidir. Bu iddia ise, Kur’an’ı açıktan yalanlamaktır.  Araf Suresi 36. ayeti kerimede, mealen;
-” Kim de âyetlerimizi yalanlar ve onlara karşı büyüklük taslarsa, işte onlar cehennemliktirler ve orada ebedî olarak kalacaklardır.” (Araf-36) buyurmaktadır.
Yukarıda belirtilen ayette çok açık olarak, Peygamber (s.a.v.) Efendimize tüm insanların inanması emredilmektedir. Hidayet için bunun gerekli olduğu açıkça ifade edilmektedir. Peygamber(s.a.v.) Efendimize inanmayanların ise cehennemde sonsuz kalacağı belirtilmektedir.
Dinler arası diyalogdan kasdedilen tebliğ değil de,  İslamdan taviz vererek ehli kitapla müşterek bir inançta birleşmekse, bunun asla Allah katında kabul görmeyeceği Kur’an ve Hadislerle sabittir. Allahu Teala buyuruyor ki, mealen;

-“İslâm’dan başka din arayan, bilsin ki, o din asla kabul edilmez.” (Âl-i İmran/ 85)
- “Allah indinde hak din ancak İslâmdır.” (A. İmran 19)
- “Deki, “Allaha ve Peygambere itaat edin! Eğer itaat etmeyip yüz çevirirlerse o durumda, Allah elbette kafirleri sevmez.” (Ali imran 32)
Bütün bu ayetlere rağmen böyle bir fikre saplanan malum hocaya Allahu Tealadan hidayet dileriz. Zira onun yolu o itikatla ancak sonsuz cehenneme gider.
Hıristiyan ve Yahudilerin Müslüman olmamalarının sebepleri:

Ehl-i  kitab mensublarının müslüman olmamalarının altında yatan sebep, araştırıcı olamayıp atalarından ve papazlardan duydukları İslam inancın da olmalarıdır. Onlar da, müslüman olan hırıstiyan ve yahudiler gibi araştırıcı olsalardı, müslüman olmamaları için hiç bir engel kalmazdı.


Ehl-i Kitap ile Amentüdeki Farkımız:
1- Hıristiyanlar ”Allah gökte” derler ve öyle inanırlar, biz ise Allah’ı mekandan münezzeh biliriz.
2- Biz semavi kitapların hepsine inanırız, onlar, Kur’an’a inanmazlar.
3- Biz bütün peygamberlere inanırız, Yahudiler İsa’ya, Hıristiyanlar ise, Muhammed aleyhisselama inanmazlar.
4- Biz Allah birdir eşi ve benzeri yoktur diye inanırız.
5- Yahudiler ”Üzeyir Allah’ın oğlu“, hıristiyanlar ise “İsa Allah’ın oğlu” diye inaırlar. O halde ehl-i kitap ile amentüde ittifak bunun neresindedir?
Hadis-i şerifte buyuruldu ki, mealen;
-“ Bana iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyan, mutlaka Cehenneme girecektir.” (Hakim)
Görülmektedir ki, Diyalogu savunanların ortaya attığı fikirler İslâm dininin genel hükümlerine aykırıdır. İncil ve Tevrat’ın hükümleri Kur’an-ı kerimin gelmesiyle nesih olmuş, yürürlükten kalkmıştır. Kur’an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin bütün hükümleri kıyamete kadar geçerlidir. Bunların bazılarının tarihsel olduğu için yürürlükten kalktığını iddia etmek, Kur’an-ı kerime ve Allah indinde dinin İslam olduğuna inanmamak olur. Allahü teâlâ, kıyamete kadar değişmemek üzere İslamiyeti bütün insanlara din olarak göndermiştir.
Bu hususta  Bediüzzaman Saidi Nursi Hazretleri konuya şöyle değinmiştir:
-”Muhammedün rasûlullah” demeden mücerret “Lâ ilâhe illallah” Cennet’e girmek için kâfî değildir .”    (3)       

Kaynak için bakınız;
(1) (Fe. Gn. ; Fsl Fsıl. Naklen Koza’dan Kelebeğe Sayfa 131)
(2)-Yard. Doç. A. Emre Öktem   06.03.2003 : “… Herkes kelime-i tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir. Hatta kelime-i tevhidin ikinci bölümünü, yani ‘Muhammed Allah’ın rasûlüdür’ kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet bakışıyla bakmalıdır. Zira, hadislere göre, kıyamet günü Allah’ın sonsuz rahmeti öyle bir tecelli edecek ki şeytan bile umuda kapılacak ve bu rahmetten istifade edip edemeyeceğini merak edecek. Böylesine âlicenap bir merhamet karşısında, bizim cimrilik etmemiz ve bu cimriliği temsil etmemiz tasavvur edilemez. Hem sonra bunun bizimle alâkası ne? Hükümranlık O’nun, hazine O’nun, hepsi O’nun kulları… Öyleyse herkes haddi aşmaktan sakınmalıdır.”
Fsldn Fsıl. kitabında:
“Herkes kelime-i tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir. Hatta kelime-i tevhidin ikinci bölümünü, yani ‘Muhammed Allah’ın resülüdür’ kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet bakışıyla bakmalıdır… “
(Küresel Barışa Doğru – S.131)
Malum hocanın “Fas. Fas.” kitabından alınmış olan bu paragraf, bir Katolik din adamı tarafından fotokopi ile çoğaltılarak, Müslüman dostlarına -tıpkı kendi cemaatinden kimselere dinî resimler dağıtır gibi- dağıtılmıştır. Bu paragraf, dinlerarası diyalog konusunda en aktif rol oynayan hareketin kalkış noktasını özetlemektedir.

(3)- 26. Mektub, 5. Mesele

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder