17 Ekim 2014 Cuma

2 - Müslüman görünümlü din tahripçilerinin özellikleri : Kuran-ı Kerim ile sünneti birbirinden ayırıp, Kuran ayetlerini tahrif ve tahrip için zemin hazırlarlar.




DEVAMI :



1- Kuran-ı Kerim'e inandıklarını söylerler ama Kuran ayetlerini nefis, heva ve heveslerine göre yorumlarlar.
2- Kuran-ı Kerim'e inandıklarını söyler, ama Kuran'ın kendisine indirildiği Hz.Peygamber'i (s.a.v.) itibarsızlaştırmaya gayret ederler.
3- Kuran'dan başka doğru söz yoktur diyerek, Peygamberimizin bütün sahih sünnetini inkâr ederler.
4- Kuran-ı Kerim ile sünneti birbirinden ayırıp, Kuran ayetlerini tahrif ve tahrip için zemin hazırlarlar.
5- Şefaati inkâr ederler. Mahşerdeki şefaatin sanki Yüce Allah'a rağmen olacağı gibi uyduruk bir inanç geliştirip iman edenleri şefaat inancından uzaklaştırırlar.
6- Kabir azabını, kabir sorgusunu inkâr ederler.
7- Kadere iman etmezler. (Kadere iman tedbir almamayı, her felaketi kaderle tarif etmeyi gerektirmez elbet.)
8- Sahabeyi itibarsızlaştırmaya çabalar, onlara saldırırlar. Dört halifeyi birbirine düşman gibi göstermeye çabalarlar.
9- Beş vakit namazı inkâr ederler.
Kuran-ı Kerim'de beş vakit namazı bulamadık diyerek hem Kuran'a, hem Hz. Peygamber'in sünnetine ve hem de Hz. Peygamber ile binlerce yıllık İslam mirasına ihanet ederler.
10- Türbe ve mezarlığı ibret almak için ziyaret eden insanları müşrik olarak yaftalarlar.
11- Peygamberimiz'i (s.a.v.) seven müminleri şirkte diye ilan ederler. Böylece kendileri şirke girerler.
12- Büyük İslam alimlerine düşmanlık yaparlar. İmamı Azam, İmamı Şafii gibi mezhep imamlarını küçümserler.
13- İmam Buhari gibi hadis alimlerine düşmandırlar.
14- Tasavvufa, gerçek mürşitlere düşmanlık yaparlar. Yanlış olan, tasavvufu istismar eden insanları değil, tasavvufun tümünü reddederler.
15- Kuran-ı Kerim'e inanıyor görünür ama Kuran ayetlerinin çoğuna iman etmezler.
16- Peygamberimiz'in (s.a.v.) övülmesinden rahatsız olurlar.
17- Halkı sevmez, halktan nefret ederler. Çünkü halk bu tür bidat ve hurafe ehlini iyi bilir. Halk bunların içyüzünü bildiği için halkın içinde hiçbir zaman itibar görmezler.
18- Cinler, melekler, ahiret âlemi, sırat, hesap gibi önemli kavramların tümünü kendi sapkın görüşlerinden hareketle izah edip ehlisünnet anlayışını çökertmeye çabalarlar.
19- Halkın namazını, orucunu, haccını, zekâtını; özetle dini yaşantısını alay konusu yapar ve değersiz görürler.
20- Halka tepeden bakarlar. Halkın imanını, ibadetini küçük görürler. Halkı, cahil bidat ehli, hurafeciler gibi çirkin yakıştırmalarla küçümserler.
21- İslam'ın tarihi misyonuna, sünnete, tasavvufa, mezhep büyüklerine ve Kuran'ın ehlisünnet olarak isimlendirilen anlayışına uygun hareket edenleri hikayeci, hurafeci gibi bayağı sıfatlarla tanımlayıp gözden düşürmeye çabalarlar.
22- Kuran-ı Kerim'deki, kıssaları asli hüviyetinden çıkarıp sembollerle izah ederler. Böylece Kuran'ı ve Peygamber kıssalarını ve Hz. Peygamber'in bütün anlatımlarını inkâr ederler. Bunun ne anlama geldiğini ve imani açıdan neye tekabül ettiğini işi bilenler bilirler.
23- Hz. İsa'ya Allah'ın oğlu der ve küfre girerler. Çünkü bu anlayış Kuran-ı Kerim'in ihlas suresini inkârdır.
24- Mirac'ı inkâr ederler. İsra'yı (gece yürüyüşü) yani Mekke'den Kudüs'e yürüyüşü inkâr imandan çıkarır. Zira Kuran'la sabit bir gerçektir. Mirac (Yani Kudüs'ten göğe yükseliş bölümü) da hem Kuran tarafından işaret edilmiş ve hem de sahih hadislerle belirlenmiştir. Bunu inkâr ise en azından fasık olmayı gerektirir.
25- Hz. Peygamber'in mucizelerini inkâr ederler. Hz. Peygamber'in abartıldığını iddia edecek kadar nasipsiz olan bu insanların diğer peygamberlerin mucizeleri yanında sesleri çıkmaz. Konuşma yeteneğini kaybederler. Çünkü bunların asli görevi Hz. Muhammed'i (sav) itibarsızlaştırmaktır.

Rabbim bir kısım özelliklerini saydığım bu batıl, hurafe, bidat ehli ve Peygamber düşmanı, KURAN tahripçisi insanlara başarı şansı vermesin. Bütün İslam âlemini ve halkı bu anlayıştan korusun.




Sevdiğini ölçülü sev!

Büyük Halife Hz. Ali az ama öz konuşurmuş. Sözleri, Kuran edebiyle yıkanmış gibiydi. Onun içindir ki her sözü Kuran'ı Kerim'in bir tefsiri - açıklaması - olan Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) büyük imamı tanımlarken şöyle derdi; 'Ben ilmin şehriyim. Ali de o şehre girilen kapısıdır.'
Hz. Ali bir gün İbn Kuvva'ya şöyle diyordu; "Öncekilerin ne dediğini biliyor musun? Sevdiğini, dostunu ölçülü sev, çünkü bir gün gelir o dostun düşmanın olabilir.
Düşmanına da ölçülü buğz -nefret- et, çünkü düşmanın bir gün olur da dostun olabilir." (Tirmizi,1957, İbn Ebi Şeybe,7/260) Belki bu söz şöyle anlaşılmalı; Her sırrını, her halini dostunla paylaşma. Sana ait bir mahremin kalsın. Her dostun, her sırrını bilmesin. Herkesle lazım olduğu kadar sırrını, özelini paylaş. Bazısıyla çok, bazısıyla az.
Kızdığına, düşmanlık ettiğine de insaf et. Sınırını aşma. Utanacağın şeyleri yapma. Gün gelir ihtiyacın olur veya gün gelir dost olursun da yüzüne bakarken hep utanırsın.

İmparatorlar imparatoru
Hz. Resul (s.a.v.) insanı toprak gibi mütevazi olmaya davet ederdi. Kendisi de son derece mütevazıydı. Büyüklenmekten nefret ederdi. Büyüklenenlerden de uzak dururdu. Onun için torunu
Hz. Hasan (r.a.) dua ederken kendisi için 'kulcuk' ifadesini kullanırdı. Kul kelimesini bile belki kendine büyük görürdü. Hz.Hasan dua ederken hep ; 'Kulcuğun kapında Allah'ım derdi'
İşte bu Hz. Hasan (r.a.)'ın ders aldığı dedesi Hz. Muhammed (s.a.v.)'e bir gün soruldu. Allah'ın en sevmediği isim nedir diye? O (s.a.v.) şöyle cevap verdi: "Yüce Allah katında isimlerin en çirkini, adamın 'melikül emlak -padişahların padişahı- olarak isimlendirilmesidir.
Medyada bolca okuyorsunuz; imparator, yaratıcı, kralların kralı, tapılacak insan-haşa-, kutsal adam, sanatın ilahı, popun ilahı ve benzeri berbat ifadeler. Bu ifadeler; hem kullanan ve hem de muhatab olan için hakikaten sıkıntılı ifadelerdir. Bu tür aşkın ve azgın ifadelerden, sıfatlardan dolayı tövbe etmek lazım ve kullanmamak gerek.

Hırsımızı kontrol etmeliyiz
İnsan gariptir hakikaten. Kendini garantiye alır. Yetmez, evlatları için didinir. Bu yetmez torunlarına gelecek hazırlamaya çabalar. Bu da yetmez torunlarının torunlarına çalışır.
Onun için eskiler, insanın gözünü toprak doldurur demişler.
İnsan çalışmalı. Kazanmalı. Meşru yoldan olduktan sonra çok da kazanabilmeli. Zekatını ve yardımını yaptıktan sonra mesele yok. Yok da, bu ölçüsüzce, hesapsızca saldırı neden?
Ne zaman kazanma hırsımızı dizginleyeceğiz? Ne zaman bu bana yeter, geri kalan da başkasına diyeceğiz.
Bu hırs doğru değil. Bu hırs menzile vardırmaz. Bu hırs, gayri meşru yollara da itebilir insanı. Dikkat edin, hırsını kontrol edemeyenler hırslarının en azgın zamanlarında hep kaybettiler.
Her şey benim dediklerinde, hiç bir şeyin kendisine ait olmadığını anladılar. Dönülmeyecek yere vardılar. Ve eskilerin dediğine uğradılar. Gözlerini toprak doldurdu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder