18 Ekim 2014 Cumartesi

KÖLELİĞİ ÖZGÜRLÜK SANMAK! Bildiğimiz klasik sömürgecilik dönemi çoktan tarih oldu. Ülkeler öncelikle zihnen işgal ediliyor artık!


Eğitimi, medyası, kültürü bozuluyor; çocukları yabancılaştırılıyor; ruhkökleri kurutuluyor; özgüvenleri yok ediliyor! 

Böylelikle, fiîlî işgalden önce zihnî işgâlle ülkeler dolaylı yollarla teslim alınıyor!


Çağımızın insanı hızın, hazın ve cinselliğin kölesi olmayı özgürlük sanıyor!
Oysa köleleşmeyi özgürlük sanmak kölelerin işi olabilir ancak!



DOĞU-BATI MASALLARI

Savaşmalısın Batı’yla!
Niçin?
İnsanlığı dondurucu, ölümcül kışa mahkûm ederek bütün “baharları” yok ettiği, bütün “çiçekleri” öldürdüğü için!

Unutma: Batı, insanlığın kışı, ölümü demek.
Dünyayı sömürerek, başkalarının sırtından geçinmek demek!
İnsanlığın karşılaştığı ve “yenildiği” felâket!

BATI, HEP KÖTÜ MÜ?

Soruyorsun: Batı, hep kötü mü? İyi tarafı yok mu?

Var ama Batı’nın yaptığı iyilikler, kötülüğünü ve kötülüklerini örtbas etmeye yarayan yegâne “duvar”!

Yine soruyorsun: Batı, yekpare mi? Değil tabii ki!

Ama bu bir zoka! Bu zokayı yutmamalısın!
“Bakın, Batı yekpare değil” diyerek, sömürülerini bu zokayla perdeleyip meşrulaştırıyor Batılılar!

“DOĞU”NUN HİÇ Mİ SUÇU YOK?

Batı’yı anladık da, Doğu’nun hiç mi suçu yok, diyebilirsin burada.

Var!
Suç’un ne, suçlu’nun kim olduğunu karıştırmak!
Ve Batı’nın bütün medeniyetlerin kökünü kazıdığını unutmak!

Ayrıca bil ki, “Doğu” diye bir yer yok!
Önce sömürgeciler, sonra da uyduları, suç ortakları “Doğu”yu talan etti.
Ve Batı’ya köle etti.
Doğu’yu seküleştirdi, kapitalistleştirdi ve bitirdi.
Öyleyse Özünü gürleştir, özgürleş!



Örneğin ''başörtüsü başörtüsü'' diye diye İslam'ın emrinin yalnızca ''başın örtülmesi'' olarak algılamaya başladık. Halbuki İslami tesettür, yalnızca başı örtme emri değildir, vücudu örtmektir.

Sadece başörtüsü diyerek, sadece başını örten, ama açık kızlardan daha açık giyinen zihniyetler peydah oldu.

YAZAR : Yusuf Kaplan



YOKOLMAMAK İÇİN KÖKLÜ BİR EĞİTİM SİSTEMİ ŞART

Türkiye'de yeni Gazâlî'ler, yeni Yunus'lar, yeni Sinan'lar, yeni Itrîler, yeni İmam-ı Azam'lar yetiştirecek, kendi derin ve zengin medeniyet dinamiklerimiz doğrultusunda kurulacak, dünyanın ufkuna öncü kişiler, çığır açıcı düşünürler, sanatçılar sunabilecek kaliberede bir eğitim sistemi inşa edemezsek, yokoluruz.

Bu konuda, ilgilerin kayıtsızlıkları, kıllarını bile kıpırdatmıyor olmaları oldukça tedirgin edici!

Oysa medyada, kültür dünyasında ve eğitim sisteminde çocuklarımızı kaybolmaktan, mankurtlaşmaktan kurtaracak devrim niteliğinde adımlar atmak zorundayız.

Bu ülkeden, bu topraklardan bir Descartes, bir Kant, bir Mahler, bir Mozart, bir Schopenhauer çıkmaz, çıkaramayız. Bu eşyanın tabiatına aykırı bir şey olur.

Kaldı ki, bizim böyle bir derdimiz de olamaz. Biz âlim, ârif ve hakîm şahsiyetlerini yeniden varedecek, bizim yukarıda isimlerini zikrettiğim müslüman öncü, kurucu ve çağ açıcı şahsiyetlere ihtiyacımız var.

Biz kendi öncü şahsiyetlerimizi çıkarabilecek köklü bir eğitim sistemine kavuştuktan sonra başka medeniyetlerin öncü kişiliklerini de inceler, tartışır ve aşacak derinlikli entelektüel yolculuklar yaparız zaten. Tıpkı dün olduğu gibi.

Ama önce kendi çocuklarımızı kurtaracak, kendi geleceğimizi kuracak köklü bir medeniyet tasavvuruna ve bu medeniyet tasavvuru ekseninde hayat bulacak kalıcı, zihin açıcı, düşünmeye kışkırtıcı esaslı bir eğitim, medya ve kültür rejimine ihtiyacımız var.

Asıl meselemiz budur. Varoluşsal bir meseledir bu. Bu varoluşsal meseleyi ıskalarsak, tarih de bizi ıskalar ve ıskartaya çıkarır.Bu kadar!

YAZAR : Yusuf Kaplan


BURASI, SÖMÜRGE ÜLKESİ Mİ?

Batı’da çocuklar, Kilise’ye götürülerek din eğitimi alırlar.
Bizde benzer bir şeyi düşünen, derhal topa tutulur.
İyi de neden?
İnsan, sormadan edemiyor: Burası sömürge ülkesi mi?

***

Bakın, twitter hesabımdan (@yenisafakwriter) yazdığım bu twt üzerine, yurtdışında, özellikle de Almanya’da yaşayan, orada eğitim alan insanımızdan gelen tepkiler, Türkiye’deki eğitim sisteminin, çocuklarımızı kendi değerlerimize yabancılaştırıcı, ruhköklerimizden uzaklaştırıcı ne kadar sarsak ve savruk, köksüz ve sömürgeci bir eğitim sistemi olduğunu gözler önüne seriyor:

1-"@BurakAltas91 Katolik ilkokulumda
haftada bir sınıfca kilise ayinine katılırdık...
Lisede diploma töreni kilisede olurdu."

2-"@akifakyel Ulm'den bir uni.'den kabul almıştım.
Açılış programlarında iyi bir dönem için
dua etmeye Ulm Katedrali'ne davet etmişlerdi."++

3-++ "@akifakyel "Bir üniversitenin öğrencilerini
topluca camide iyi bir dönem için dua etmeye
davet etmelerinin neticesini düşünemiyorum."

***

Aslında bu örnekler bile işin vehametini ortaya koymaya yetiyor.

Türkiye'de yeni Gazâlî'ler, yeni Yunus'lar, yeni Sinan'lar, yeni Itrîler, yeni İmam-ı Azam'lar yetiştirecek, kendi derin ve zengin medeniyet dinamiklerimiz doğrultusunda kurulacak, öncü kişiler, çığır açıcı düşünürler, sanatçılar yetiştirecek kaliberede bir eğitim sistemi kuramazsak, yokoluruz.

Hele de postmodern popüler, sığ, yoz, hızı ve hazı kutsayan neo-liberal kültürün bütün dünyayı kasıp kavurduğu, bütün değerleri değersizleştirdiği bir yokoluş ortamında, kendi medeniyet dinamiklerimiz ve ilkelerimiz çerçevesinde kurulacak çaplı bir eğitim sistemine su kadar, ekmek kadar ihtiyacımız var.

Zira bu yıkıcı, çözücü postmodern popüler kültürün önünde ancak böyle bir eğitim sistemiyle biz durabiliriz ve insanlığın önünü müslümanlar olarak biz açabiliriz yalnızca.

Burası, sömürge ülkesi değilse, âcilen eğitim sistemini, medya rejimini ve kültür dünyasını, bizim insanlığın önünü açmamızı sağlayacak şekilde, köklü medeniyet tasavvurumuz ekseninde silbaştan yeniden yapılandırmak zorundayız.

Yoksa yokolmaktan kurtulamayız ve yükümlülüğümüzü yerine getirmediğimiz için de yükümlülüğümüzün bize yüklediği yükün altında ezilir ve bunun hesabını yarın Rabbimizin huzurunda zor veririz.

Benden hatırlatması.
Gerisi, devlet ricalinin işe el atması...
Hemen ve şimdi!


BATI'DAKİ BÜTÜN OKULLAR İHL GİBİDİR

Beyni sulanmış biri, İHL’leri “câhilliğin kutsandığı yer” olarak lanetlemiş!

Şunu iyi bilelim: İHL’ler bu ülkenin 100 yılını kurtardı!
Bu topluma 100 yıl kazandırdı.

Bu toplumun varlık nedenini, ruhköklerini, anlam haritalarını, kısacası geçmişini ve geleceğini temsil eden İslâm'la ilişkilerimizin sıfırlanması girişimlerinin önüne set çekti.

Türkiye'yi Batı kültürünün sığ, posası çıkmış, yozlaştırıcı ürünlerinin arenasına dönüştürmekten başka bir şey yapamayan, bu ülkeyi ruhkökleri kurumuş, fiilen işgal edilememesine rağmen içeriden zihnen işgal edilmiş bir ülke hâline getirerek tarihî yürüyüşümüzün önüne inanılmaz engeller çıkaran, sığ, ezberci ve simülatif seküler çevrelerin korkuları bundan!

12 yıl Londra'da yaşadım. Dünyayı, bu arada Avrupa'yı karış karış dolaştım. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Sadece İngiltere'de değil, Batı ülkelerinde bütün okullar İHL gibidir.

Batı'daki bütün eğitim kurumları, anaokuldan üniversiteye kadar, çocuklarına kendi ruhköklerini öğretir, değerlerini sevdirir, ideal verir.
Bizde 90 yıldır tam tersi bir durum geçerlidir.

İyi de neden?

Dünya tarihinin akışının değiştirilmesinde kilit rol oynamış, Selçuklu ve Osmanlı tecrübeleriyle İslâm medeniyetinin hem Haçlılar ve Moğollar karşısında koruyuculuğu hem de akîde, fikir ve siyaset sütunları üzerinden yeniden-kurulması sürecinde kuruculuğu, dolayısıyla İslâm dünyasının tarihte ilk kez bütünleşmesi rolünü üstlenmiş muazzam ve muazzez bir medeniyet tecrübesinin çocukları, neden kendi medeniyet dinamiklerinden uzaklaştırılan, kendi-kendini sömürgeleştiren bir eğitim sistemine mahkûm edilir ki?
YAZAR : Yusuf Kaplan
******************************
Özgürlük adı altında en büyük köleliği dayatıyorlar haberimiz yok.






Valentine denilen bir Hristiyan rahibinin günü olan ''Sevgililer Günü'' diye bir gün kutlar olduk.

Kendi düşüncelerimizi tahrif edip, kendi düşüncelerini dikte eden bir dünya sistemi var zira kadın vücudu her zaman para getirir.

Örneğin benim ne kültürümde, ne dinimde, ne tarihimde yılbaşı kutlamak diye bir şey yok; ama bu sistemin içine girdik gireli hepimiz noel kutlar olduk. Paganizmden kalma bir gelenek olarak, birbirimize hediyeler verir olduk, Holywood'da gördüğümüz için o gece hindi yer olduk..

Dünyanın en çok para getiren sektörleri giyim, kozmetik ve film sektörleridir. Ve bu sektörlerin iç çamaşırı veya kozmetik ürünleri satmak için kadınların vücutlarına ihtiyaçları vardır. Film ve reklam sektörlerinde kullanmak için yine kadın vücuduna ihtiyaçları vardır. İşte bu yüzden kadınlara ''sen özgürsün bu yüzden tüm vücudunu açmalısın'' fikrini dayattılar.

Yani bizi kendi değerlerinden utanan, kendi düşüncelerine saygı göstermeyen, bir fikir üretemeyen; sürekli üretilmiş olanı tüketen bir güdümlük koyun sürüsü haline getirdiler. En kötüsü de kimse bundan şikayetçi değil anasını satayım, herkes elindeki dokunmatik telefonla, altındaki arabasıyla, oturduğu lüks restoranlarla hayatın güllük gülistanlık olduğunu ve kendilerinin hür insanlar olduklarını zannetmekte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder