Kötü ruhun,
kötü birinin, kötülüğe teşvik edenin, kötülüğün temsilcisinin, karanlık ve
delaletin önderinin, Allah'ın ve O'nu seven, O'na kullukta bulunan herkesin büyük düşmanının müşahalaştırılmış
şekli veya kötülüğün sembolü olmuş
varlık.
Evren'de Hz. Adem (a.s.)'den önce yaratılmış
melek ve cin adında iki varlık mevcuttu.
Şeytan, cin
denen varlık grubuna mensup idi. Yüce Allah'ın Adem'e secde emrine karşı gelip
isyan ettiği için ilahi rahmetten kovulan ve insanların amansız düşmanı olan,
cin taifesinin inkarcı kesiminden gizli bir varlıktır.
Hz.Adem'e
(a.s) karşı büyüklük taslaması ve secde emrine isyanı neticesinde ilahi
rahmetten ebediyen kovuluşu "İblis" adını almasına sebep oldu. O'nun
küfrü inkar şeklinde olmayıp, emri yerine getirmeyi kabul etmeme ve itiraz
şeklindedir.
Şeytan
Hikayeleri
Lanetlenmesi
ve Cennetten Kovulması
Hz.Adem'e
(a.s) secde emrine kadar hissiyatına dokunan bir teklif yapılmamış ve imtihan
olunmamıştı. Onun bu ana kadar, Allah'ın emirlerine göre mi, yoksa öz nefsinin
isteklerine göremi hareket ettiği bilinmiyordu. Emir hissiyatına ters düştü ve
emri yerine getirmekten kaçındı. Gerekçesi, kendisinin ateşten, Adem'in ise
topraktan yaratılmış olmasıydı. Böylece o, ateşin topraktan üstünlüğü gibi iki
madde arasında, aslında olmayan bir farklılık görmüştü. Her iki maddenin
yaratıcısının da Allah olduğunu itiraf etmesine rağmen Adem'in yeryüzünde
Allah'ın halifesi olması, Allah'tan bir ruh taşıması gibi asıl üstünlüklerini
bilmezden gelmişti. Adem'de toprak toprak, kendisinde ateşten başka bir mahiyet
görmemiş; ölüden diri, diriden ölü yaratan ve bütün meziyetleri bahşeden
Allah'ı maddeye mahkum sanmıştı.
Bu anlayış,
Şeytan'a Allah huzurundan kovulma, rahmetinden
ümit kesme ve kıyamete kadar O'nun lanetini haketme dışında hiçbirşey
kazandırmadı. Çünkü o dar görüşlüydü, maddenin ötesini görememişti. Maddeyi tek
ve gerçek ölçü sanmakla şeytanca bir yanılgıya düşmüştü.
Şeytanın bu
itirazı, büyüklük taslamaya ve neticede kendisini inkara götüren bir isyana
dönüştü. Çünkü o, neticede sahibini alçaltacak olan bir büyüklük anlayışına
sahipti.
Cenab-ı Hak
buyuruyor:
Allah,
“Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil!
Hemen çık!
Çünkü sen
aşağılıklardansın” dedi.
(Araf, 13)
Allah,
“Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun.
Şüphesiz
hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir” dedi.
(Hicr,34-35)
Yücelik
sıfatları kendisine ait olan Yüce Allah, bu emirle onu bulunduğu makamdan
derhal azledip indirdi. Kibirine karşılık küçüklüğe ve hakarete mahkum etti.
Aslının ateş olmasına güvenerek, hayırlılık ve fazileti kendisinde aslından
intikal eden bir miras, elinden alınmaz bir kişisel özellik gibi varsayarak bu
imtihan zamanına kadar bulunduğu o mutluluk makamından düşmeyeceğini zanneden
ve bu zannıyla:
Yaratıcı'nın
emrini eleştirmeğe kalkışan İblis'e bu ilâhî emir, eşyanın bütün özelliklerinin
sadece bir Allah vergisi olduğunu, bu şekilde bir defada fiilen anlatıverdi.
(Elmalı
Tefsiri, Araf Suresi)
Cennet'ten
Niçin kovuldu?
Yüce Allah,
İblis'i isyanından dolayı kovuvermemiş, sorguya çekmiştir. Sorgusunda özür
beyan etme yerine kibir ve gururla gösterdiği inat ve küfürden dolayı da
bulunduğu makamdan indirmiş, yerinden çıkarmış "in oradan çık, artık
alçaksın, küçüksün" diye yerinden atıp düşürerek, aşağılamış ve alçatmış,
birinci "çık" emrinin mutlak oluşuna göre o anda bu çıkarmanın henüz
ebedî bir kovma olmadığı anlaşılmaktadır.
Eğer İblis
uslanıp edebini takınsa, düzelmeye yüz tutsaymış affı muhtemel bulunuyormuş.
Nitekim, zaman tanıma ricası bir dereceye kadar yerine getirilmiştir. Fakat
bunun üzerine şükür ve düzelme yerine bütün bütün şımarıp hak yola ve iman
edenlere ve doğru yolda bulunanlara karşı kötülük etmeye ebediyyen, azmettiğini
ortaya koyduğu zamandır ki emriyle tamamen kınanmaya, kovulmaya ve ahirette de
kendisine uyanlarla beraber ebedî azaba mahkûm edilmiştir.
İblis'in,
yaratıcıyı ve ahireti inkar etmediği halde bu düşme ve bedbahtlığına sebep
kibir ve gurur ile hissiyata tabi olması ve bu şekilde arzusuna uygun olmayan
hususlarda, ilâhî emre sataşıp saldırma fikrinde bulunması olmuştur. Onda bu
hasletin ortaya çıkmasına da, insanın özel bir şeref ile yaratılması ve secde
emrini kazanması sebep olmuştur. Buna karşılık İblis'in ecelinin tehir
olunmasında da insanın düşmesine yakın sebep, kendi hatalarıdır. Fakat bu
hataların karşılıklı olarak birbirleriyle ilgili yönleri vardır.
Allah'a
karşı serbest kalmak isteyen İblis insan ile imtihan olmuş bulunduğu gibi,
İblis gibi serbest kalmak sevdasına düşecek olan insanlar da İblis ile imtihan
kılınmışlardır. Şu halde yaratılışlarıyla İblis'in düşmesine sebep olmuş
insanlar, kendi iradeleriyle onun akıbetine düşmemek için yaratılışlarına
bahşedilen bu ezelî nimetin şükür hakkını yerine getirmeli ve İblis'in izine
gitmekten son derece sakınmalıdır. Ve bilmelidir ki, İblis'in gösterdiği
huylardan hangisi bir kimsede varsa, onda şeytandan bir huy var demektir ve
onun düzeltilmesine çalışmalıdır.
(Elmalı
Tefsiri, Araf Suresi)
Mühlet
Verilişi
Tamamen
yalnız kalan şeytan bu defa intikam peşine düştü. Hedef insandı. Çünkü insan
yüzünden ilahi rahmetten
uzaklaştırılmıştı. Amacına ulaşabilmek için de Allah'tan kıyamete kadar mühlet
istedi.
Şeytan,
"İnsanların
tekrar dirilecekleri güne kadar bana mühlet ver"
(Araf, 14)
diye Allah'a
yalvardı. İnsanların tekrar dirileceği günden maksat ise sur'a ikinci üfürülüş
zamanıdır. Bu şekilde yalvarmakla, tekrar dirilmeden sonra artık ölümün
olmayacağını biliyor ve böylece ölümden
kurtulacağını sanıyordu.
Hiçbir
yaratığın herhangi bir dilek ve duasını toptan reddetmek, şânından olmayan yüce
Allah, huzurundan kovduğu İblis'in bile ricasını mutlak suretle reddetmiyerek:
Allah da,
“Sen süre verilenlerdensin” dedi.
(Araf, 15)
Belirli bir
zamandan maksat ise, sur'a birinci üfleniş zamanıdır. Bununla o, zillet ve
hakaret dolu bir hayatı ölüme tercih etti. Onun için esas düşüş de bu oldu.
Şeytan'ın
Görevi
Şeytan,
hatasını anlayıp tevbe ederek suçunu affettirme yoluna gitmedi Bilakis daha da
azgınlaştı. Kendisine, kıyamete kadar meşgul olabileceği bir hedef seçti. Bu
insandı. Gönlündeki intikam duygularını cüretkar bir eda ile Yüce Allah'a şöyle açıkladı:
"İblis,
“Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara
güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini
azdıracağım” dedi. "
(Hicr,
39-40)
O bilinen
vakte kadar mühlet müsadesini alan İblis Ya Rabbi! dedi, beni azdırmana
karşılık yemin ederim ki veya azgınlığıma hükmetmen sebebi ile; yani Allah
katından kovulmuş, iyilik ve rahmetten uzaklaştırılmış bir melûn, böyle bir
mühlet müsaadesini elde edince şımarır da onu azgınlığa bir teşvik vasıtası
olarak kabul eder.
Böyle
şımartman hakkı için veya çamurdan yaratılanı küçümseyip secdeetmediğimden
dolayı benim azgın âsi olduğuma hükmetmenden dolayı mutlaka ben, yeryüzünde
onlara süsleme yapacağım. Yani maddelerini bahane ederek o kuru çamuru, o kokar
balçığı, onlar için süsleyip insanlığın esas yükselmesine vesile olan ruhtan
daha hoş, daha süslenmiş, daha kıymetli göstereceğim. Ve mutlaka hepsini
azdıracağım.
Ayetdende
anlaşılacağı gibi şeytana, Allah'ın
halis kulları üzerinde etki olabilecek hiç bir güç verilmemiştir. Binanyaleyh
düşüncesinde, yaşayışında ve huyunda şeytana karşı olan insan, "Allah'ın
kulu" sıfatını koruyacaktır. Şeytana ait bir vasfı taşıyan kimsede ise,
şeytandan bir haslet var demektir.
Havva'nın
Yaratılışından Sonra
Hz.Adem Adn
Cenneti'nde ikamet ediyordu. Kendi cinsinden ve nefsinden eşi de yaratıldı. Eşinin adı Havva idi. Bu arada
şetan öç almayı planlıyordu. Bunun üzerine Adem ve eşini Allah şöyle uyardı:
"Ey
Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol
yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."
(Bakara 35)
Aslında
Adem'e ve eşine yaklaşılmaması tavsiye edilen ağaç bir imtihan sahasıydı. Onun
meyvasından yemek ise, yasak bir fiilin işlenmesi, sorumluluk sahsına çıkılması
ve Allah'ın koyduğu bir yasağın çiğnenmesi demekti.
Adem ve eşi,
melek olma veya Cennet'te ebedi kalma ihtimallerini duyunca, şeytanın
kendilerine düşman olduğunu unuttular.
"Derken
onların, kendilerinden gizli kalan çirkin yerlerini kendilerine göstermek için
onlara fısıldadı:
"Rabbiniz,
başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer melek ya da ebedî
kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan men etti." dedi. Ve onlara:
"Elbette ben size öğüt
verenlerdenim." diye de yemin etti."
(Araf 20-21)
"Ağaca
yaklaşmayın" emrine sabırsızlık edip ondan yediler. Ağaçtan meyve tadınca
ayıp yerleri kendilerine açılıverdi.
"Böylece
onları aldatarak aşağı sarkıttı Ağacı
tadınca, çirkin yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarını üst üste
yamayıp üzerlerini örtmeğe başladılar."
(Araf 22)
Allah Adem'e
görevini hatırlatarak:
"...
Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi ve şeytan size apaçık düşmandır, demedim
mi?"
(Araf 22)
Fakat
hatalarını çok çabuk anladılar, derhal tevbe ettiler.
"Ey
Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle
muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!"
(Araf 23)
Allah'da
tevbelerini kabul etti. Fakat cennet de daha fazla kalmalarına müsaade etmedi
ve şu emri verdi:
"Birbirinize
düşman olarak inin, sizin yeryüzünde bir süreye kadar kalıp geçinmeniz
gerekmektedir. Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan
çıkarılacaksınız!"
(Araf 24-25)
Şeytana
Karşı Uyarı
Şeytanla
Adem ve Havva arasında geçen bu hadiseden sonra Allah, şeytana karşı tedbirli olmaları için, insanları da uyardı
ve şöyle buyurdu:
"Ey
Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için
elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de bir belaya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi,
sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları,
inanmayanların dostu yaptık. "
(Araf 27)
İblis de
cinden olduğundan, o şeytan ve onun hemcinsleri nesil ve insan askerleri
gözünden gizlenebilen cin toplulluğundandırlar. Hafiye ve casus gibi insanı
görmediği tarafından vurur avlarlar. Tefsirciler demişlerdir ki, bundan insanın
şeytanı hiç görmeyeceği sanılmamalıdır. Görülmeyecek yönden görebilmek hiç bir
şekilde görülememeyi gerektirmez. Gerçekte bir insan bile diğer insanı
göremiyeceği yönden görebilir, şeytan da insanı böyle görmediği tarafından
aldatır ve hatta bazan görünür de şeytan olduğunu sezdirmez, şeytan olduğunu
gizlemiyerek göründüğü de olur. "Şeytan sizi belaya uğratmasın."
yasaklaması da gösterir ki, bir insan için şeytanın fitnesinden geri durmak ve
çekinmek mümkündür.
Demek ki
şeytan, gözle görünmediği halde bile onun şeytanlık ve aldatma noktaları
bilinebilir. Ve bilinemediği halde bile takva giysisi, iman ve korku hissi onun
fitnesine en kuvvetli bir engel teşkil eder. İnsan dışıyla ve içiyle maddî ve
manevî bakımdan silahlanmış olur. Takva elbisesi, ile içinden dışından giyinmiş
bulunursa, şeytan ona görmediği tarafından, gördüğü halde bile etki edip
aldatamaz. Şu halde şeytandan takva elbisesi ile sakının. Muhakkak ki biz
şeytanları iman etmeyen imansızların dostları
kılmışızdır. İmansızlıkla şeytanlık arasında bir çekicilik vardır.
Korusuz bahçeye haşerelerin üşüştüğü gibi.
"Muhakkak
biz kâfirlere şeytanları gönderdik, onları günaha sevkediyorlar."
(Meryem, 83)
âyeti delaletince imansız kalblere de şeytanlar musallat olur. İmansızlar
şeytanlığı sever, şeytana mahsus hasletlere, hareketlere meftun olurlar.
Hayırsız, hayırsızla düşer kalkar, eşkiyanın reisi, en büyük haydut olur. Bunun
gibiimansızların bütün eğilimleri şeytanlıkta olduğundan önlerine şeytanlar
düşer, başlarına şeytanlar geçer ve artık onları diledikleri yere sevkeder,
soydurur, soyarlar.
"Ey
insanlar! Bütün yeryüzündeki nimetlerimden helal olmak, temiz olmak şartıyla
yiyin. Fakat şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o size belli bir düşmandır. O
size hep çirkin ve murdar işleri emreder, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyler
söylemenizi ister."
(Bakara - 168-169)
"Onlar,
Allah'ı bırakırlar da, yalnız dişilere taparlar. Böylece ancak inatçı şeytana
tapmış olurlar. Allah o şeytana lanet
etti. Ve o da: "Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları
mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve onlara emredeceğim
de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın
yaratışını değiştirecekler" dedi.Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost
edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur. Şeytan onlara vaad eder
ve onları boş umutlarla oyalar. Oysa şeytanın onlara vaadi, aldatmadan başka
bir şey değildir. Bunların varacakları yer cehennemdir. Ondan kurtulmak için
çare bulamazlar."
(Bakara
117-121)
Bu ayetler
aynı zamanda insanın, şeytanın fitnesinden sakınmasının mümkün olduğunu da
gösterir.
Şeytanın
Hileleri
Muhyiddin-i
Arabi Hazretlerinin SECERET' ÜL KEVN eserinden özetlenerek alınmıştır.
Muaz b,
Cebel rivayet ediyor :
- Bir gün
Resullullah (s.a) ile beraberdik. Ansardan birinin evinde toplanmıştık.. Tam
bir cemaat olmuştuk. Sohbete dalmıştık.
Bu arada,
dışarıdan bir ses geldi :
- Ev
sahibi..... içerdekiler... Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim
sizden bir dileğim var.
Resullullah (s.a) Efendimiz,
-Bu seslenen
kimdir bilir misiniz?
-En iyi
bilen ALLAH ve Resuludur.
- O, lain
iblistir. 'Şeytandır' Allah'ın laneti onun üzerine olsun.
Hz. Ömer :
-Ya
Resullullah, bana izin veriniz onu öldüreyim.
- Dur ya
Ömer, biliyomusun ki; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir... Öldürmeyi
bırak. Kapıyı ona açın gelsin... O buraya gelmek için emir almıştır.
Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz.
Kapı
açıldı...
Bir ihtiyar.
Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı
gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi.
Dudakları da, bir manda dudağına benziyordu.
Sonra, şöyle
bir selam verdi ;
-Selam ya
Muhammed; selam size ey cemaat-i müslimin.
-Selam
Allah'ındır ya lain. Bir iş için
geldiğini duydum; nedir o iş?
-Benim
buraya gelişim kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.
-Nedir o
mecburiyetin ?
-İzzet
sahibi Rabbın katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki;
"Allah-ü
Taâlâ sana emir veriyor: Muhammed'e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde.
Tevazu ile. Ona gideceksin ve ademoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın.
Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin bir bir ona. Sonra o sana ne sorarsa
doğrusunu diyeceksin."
Sonra
... Allah-ü Taâlâ buyurdu ki :
"Söylediklerine
bir yalan katarsan, doğruyu sölemezsen... seni kül ederim; rüzgara savurur...
Düşmanlarının önünde, seni rüsvay ederim."
İşte ...
böyle; ya Muhammed, o emir üzerine sana geldim.
Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap
vermezsem;düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki , düşmanlarımın
eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.
Halk
Arasında En Çok Sevmedikleri
Bundan sona
Resullullah (s.a.) Efendimiz şöyle sordu :
-Madem ki,
sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat:
Halk arasında en çok sevmediğin kimdir ?
Şeytan şu
cevabı verdi :
-Sensin ya
Muhammed. Allah' ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse
yoktur. Sonra senin gibi kim olabilirki?
-Benden
sonra, en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?.
-Müttaki bir
gence ki ... varlığını Allah yoluna vermiştir.
-Sonra kimi
sevmezsin?
-Kendisini
sabırlı bildiğim şüpheli işlerden
sakınan alimi ...
-Sonra ?
-Temizlik
işinde... yıkadığı yerleri üç defa yıkamayı adet eden kimseyi.
-Sonra ?
-Sabırlı
olan bir fakiri ki ; ihtiyacını kimseye anlatmaz... Halinden şikayet etmez.
-Peki, bu
fakirin sabırlı olduğunu nerden bilirsin ?
-Ya
Muhammed, ihtiyacını kendi gibi birine
açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah
onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hasılı , onun
sabrını; halinden, tavrından ve şikayet etmeyişinden anlarım.
-Sonra kim ?
-Şükreden
zengin.
-Peki, ama
zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın ?
-Onu
görürsem ki , aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki:
şükreden bir zengindir.
İbadet
Esnasında Şeytanın Hali
Resullullah
(s.a.) Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi ve ona başka bir sual sordu :
-Peki,
ümmetim namaza kalkınca, senin halin nice olur?
-Ya
Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.
-Neden böyle
olursun; ya lain ?
-Çünkü bir
kul, Allah için secde edince bir derece yükselir.
- Peki ya
oruç tuttukları zaman nasıl olursun ?
-O zaman da
bağlanırım. Taa, onlar iftar edinceye kadar.
-Peki ya hac
yaptıkları zaman nasıl olursun ?
-O zaman da
çıldırırım.
-Peki, ya
Kur'an okudukları zaman nasıl olursun ?
-O zaman da,
eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.
-Peki ya
sadaka verdikleri zaman halin nasıldır ?
-Ha, işte..
o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eline, ve
beni ikiye böler.
-Neden öyle
testere ile ikiye biçilirsin, ya Ebamürre ?
- Çünkü
sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki ;
1-Allah-ü
Teala, sadaka verenin malına bereket ihsan eyler.
2-O, sadaka
veren kimseyi halkına sevdirir.
3-Allah-ü
Teala, onun verdiği sadakayı , cehennemle arasında bir perde yapar.
4-Allah-ü
Teala, belayı sıkıntıyı ve ahları ondan defeder
Şeytan Kimi
Azdıramıyor?
Resullullah
(s.a.) Efendimiz, yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği cevaplar
kısmen bittikten sonra, şöyle buyurdu:
- Ümmetime
saadet ihsan eden; seni taa, belli bir vakte kadar şeki kılan Allah'a hamd
olsun.
Resullullah
(s.a.) Efendimiz' in o cümlesini duyan lain iblis şöyle dedi :
- Heyhat,
heyhat... Ümmetin saadeti nerede? Ben, o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen
ümmetin için nasıl ferah duyarsın?.. Ben, onların kan mecralarına girerim.
Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi göremez ve bilemezler. Beni
yaradan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah'a yemin ederim ki: Onların
tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini... Ümmilerini ve okumuşlarını...
Facirlerini ve abidlerini .. Hasılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz.
Fakat, Allah'ın halis kullarını... Evet, bunları azdıramam.
Bunun
üzerine Resullullah (s.a.) Efendimiz sordu :
-Sana göre
ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir ?
-Bilmez
misin? ya Muhammed, bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever ... O Allah için
bir ihlasa sahip değildir. Bir kimseyi görürsem ki; dirhemini dinarını sevmez;
övülmekten, medhedilmekten hoşlanmaz.. bilirim ki o : ihlâs sahibidir... Hemen
onu bırakır kaçarım.
Bir kul malı
ve övülmeyi sevdiği süre, kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddet, o
size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir. Bilmez misin
ki: mal sevgisi, büyük günahların en büyüğüdür. Bilmez misin ki ya Muhammed,
baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır.
Ya Muhammed,
bilmez misin? Benim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka
yere tayin etmişimdir. Sonra o her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane
şeytan vardır. Onların bir kısmını
ulemaya gönderdim. Bir kısmını gençlere yolladım. Bir kısmını da, meşayihe
saldım. Bir kısmını da ihtiyar kadınlara musallat ettim. Gençlere gelince,
aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Onlarla gayet iyi geçiniriz. Çocuklara
gelince... onlarla da, bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar.
Bizimkilerin bir kısmını da abidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da
zahidlerin. Onlar bunların yanına girer; halden hale sokarlar. Bir tepeden
öbürüne ... hep dolaştırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki; başlarlar,
sebeplerden herhangi birine sövmeye... İşte... böylece, onlardan ihlası alırım.
Onlar bu halleri ile yaptıkları ibadeti, ihlassız yaparlar gayrı .. Ama , bu
hallerin farkında olmazlar. Bilmez misin; ya Muhammed, Rahip Borsisa: tam yetmiş
yıl ihlas ile Allah' a ibadet etti. Bu ibadetleri sonucunda ona öyle bir hal
ihsan edilmişti ki ; Her dua ettiği hasta, duası ve bereketi ile şifa oluyordu.
Onun peşine takıldım. Zina etti. Katil oldu. Sonunda da küfre girdi. Bu o
kimsedir ki ; Allah-ü Teala aziz kitabında , ona şöyle anlatır :
"Şeytan
hali gibidir ki; o insana: 'Kafir ol .. Dedi. Vaktaki o kafir oldu.: bu defa
ona şöyle dedi: Ben senden uzağım... Ben
alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım ." (59/16)
Kötü
Huylardan İstifade Edişi
YALAN
- Bilmez
misin ya Muhammed, yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim. Her kim
yalan söylerse ... o benim dostumdur. Her kim yalan yere yemin ederse ... o da
benim sevgilimdir. Bilmez misin ya Muhammed , ben Adem'e ve Havva'ya yalan yere
Allah adına and içtim. "Muhakkak ben size nasihat ediyorum." (7/16)
Dedim... Bunu yaparım : çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir.
GIYBET -
KOĞUCULUK
-Gıybet ve
koğuculuğa gelince .... Onlarda benim meyvelerimdir ve şenliğimdir.
NİKAH
ÜZERİNE YEMİN ETMEK
-Her kim
talk üzerine yemin ederse ... günahkar olacağından endişe edilir. İsterse bir
defa olsun .. İsterse doğru şey üzerine olsun. Her kim talakı ağzına alırsa ..
taaa.. hakikati belli oluncaya kadar karısı ona haram olur. Onlar bu halleri
ile kıyamete kadar meydana getirecekleri çocuklar hep zina çocuğu olur. Ağza
alınan o talak kelimesi yüzünden hepsi cehenneme girer.
Namaz ve
Şeytan
- Ya
Muhammed, o her ne zaman ki, namaza kalkmak ister; tutarım .
Ona vesvese
veririm. Derim ki: "henüz vakti var. Sende meşgulsün. Hele şimdilik işine
bak sonra kılarsın." Böylece o: Vaktinin dışında namazını kılar. Ve bu
sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır. Şayet o kimse beni mağlup ederse;
ona insan şeytanlarından birini yollarım... Böylece onu vaktinde namaz
kılmaktan alıkoyar.
O, bunda da
beni mağlup ederse; bu sefer onun hesabını namazında görmeye bakarım. O namazın
içinde iken; sağa bak, sola bak derim. O
da bakar. O ki böyle yaptı. Yüzünü okşar alnından öperim. Bundan sonra ona: Sen
ebedi yaramaz bi iş yaptın. Derim ve böylece onun huzurunu bozarım. Sende
bilirsin ki ya Muhammed, her kim namazda , sağa ve sola çokça bakarsa , Allah
onun namazını kabul etmez.
Bunda da ona
mağlup olursam. Yalnız başına namaz kıldığında yanına giderim. Ve ona; çabuk
çabuk kılmasını emrederim. O da, başlar; namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı
horozun, gagası ile yerden birşeyler topladığı gibi.
Bu işi
yaptırmakta da ona başarı kazanamazsam bu sefer, cemaatle namaz kılarken onun
yanına varırım. Orada başına bir gem takarım. Başını imamdan evvel secdeden ve
rükü'dan kaldırırım. İmamdan evvel de secde ve rüku yaptırırım. İşte o böyle
yaptığı için, kıyamet günü, Allah onun başını eşek başına çevirir.
O kimse
bunda da beni yener ise. Bu defa, ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim.
Böylece o beni tesbih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya
muvaffak olursam.
Bunda da
mağlup olursam, bu sefer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim.
Ben üfleyince, o esnemeye başlar. Şayet o, bu esneme esnasında elini ağzına
kapamazsa; onun içine küçük bir şeytan girer, dünya hırsını ve dünyevi
bağlarını çoğaltır. İşteb undan sonra o kimse, hep bize itaat eder. Sözümüzü
dinler. Dediklerimizi yapar.
Şeytan
bundan sonra konuşmasına devam etti :
-Sen ümmetin
hangi saadetinten ferah duyarsın ki ? Ben onlara ne tuzaklar kurarım... ne
tuzaklar. Miskinlerine, çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı
bırakmalarını emrederim. Ve onlara derim ki :
-Namaz size
göre değil.. O, Allah'ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler
içindir.
Sonra hastalara giderim :
-Namaz
kılmayı bırak " derim çünkü Allah-ü Teala: "hastalara zorluk
yok....." (24/61) buyurdu. İyi
olduğun zaman kılarsın. Ve böylece o, namazını bırakır. Hatta küfre de
gidebilir. Şayet o, hastalığında namazı terkederek ölüp giderse, Allah'ın
huzuruna çıkarken, Allah-ü Teala'yı öfkeli bulur.
Sonra şöyle
dedi :
-Ya
Muhammed, eğer bu sözlerime yalan kattımsa, beni akrep soksun. Sonra.... Eğer
yalan varsa .. Allah 'tan dile beni kül eylesin.
İblis bundan
sonra konuşmalarına devam etti ve şöyle dedi :
-Ya
Muhammed, sen ümmetin için ferah mı duyuyorsun ? Halbuki ben onların altı da
birini dininden çıkardım.
Şeytanın
Arkadaşları
Bundan sonra
Resullullah (s.a.) Efendimiz ona, yani İblis'e aşağıdaki şekilde kısa kısa bazı
sorular sordu. O da bunlara cevap verdi :
-Oturma
arkadaşın kim ?
-Faiz yiyen.
-Dostun kim
?
-Zina eden.
-Yatak
arkadaşın kim ?
- Sarhoş
-Misafirin
kim ?
-Hırsız.
-Elçin kim
?
-Sihirbazlar.
-Gözün nuru
nedir?
-Karı
boşamak.
-Sevgilin
kim ?
-Cuma
namazını bırakanlar.
-Senin
cismini ne eritir ?
-Tevbe
edenlerin tevbesi.
-Ciğerini ne
parçalar?
-Allah'a
yapılan bol bol istiğfar.
-Yüzünü ne
buruşturur ?
-Gizli
sadaka.
-Gözlerini
kör eden nedir ?
-Gece
namazı.
-Başını
eğdiren nedir ?
-Çokça
kılınan cemaatle namaz.
-İnsanların
en şakisi kimdir ?
-Cimriler
-Seni
işinden ne alıkoyar ?
-Ulema
meclisleri
-Yemeğini
nasıl yersin ?
-Sol elimle
parmaklarımın ucu ile.
Şeytanın
Allah'tan On Talebi
1. Allah'tan
diledim ki, beni ademoğullarının malına ve evladına ortak ede. Bu ortaklık
talebimi yerine getirdi. Ki bu:
"Onlara ortak ol... Mallarına ve çocuklarına. Onlara vaad et.
Halbuki şeytan onlara gurur vaad eder..." (17/64) Ayet-i Celilesi ile
sabittir.
Her
besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim, faiz ve haram karışan yemeklerden
yerim. Şeytandan Allah'a sığınılmayan
malın da ortağıyım.
Cinsi
münasebet anında; Allah'a şeytandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile
birleşirim. Ve o her birleşmeden hasıl olan çocuk, bize itaat eder. Sözümüzü
dinler.
Her kim
hayvana binerken, helal yola gitmeyi değil de, aksini isteyerek binerse, bende
onunla beraber binerim. Yol arkadaşı ve
binek arkadaşı olurum. Bu da Ayet-İ Kerime ile sabittir. "Onlar üzerine
süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkart." (17/64)
2. Allah-ü
Teala'dan diledim ki : Bana bir ev vere .. Bu dilediğim üzerine hamamları bana
ev olarak verdi.
3 .Diledim
ki bana bir mescid vere. Pazar yerlerini bana mescid yaptı.
4. Benim
için bir okuma kitabı vermesini istedim. Şiirleri bana okuma kitabı olarak
verdi.
5. İstedim
ki; bir ezan vere , Mezmurları verdi.
6. Diledim
ki; bana bir yatak arkadaşı vere.. Sarhoşları verdi.
7. Diledim
ki; bana yardımcılar vere... Bunun içinde kaderiye mensuplarını verdi.
8. İstedim
ki; bana kardeşler vere... Mallarını boş yere israf edenleri verdi. Bir de
masiyet yoluna para harcayanları. Bunlarda şu Ayet-i Kerime ile sabittir :
"O
kimseler ki ; mallarını boş yere harcarlar... Onlar şeytanın kardeşleri
olmuşlardır." (17/27)
Bir ara
Resullullah (s.a.) Efendimiz şöyle buyurdu :
- Eğer
söylediklerini, Allah'ın kitabındaki ayetlerle ispat etmeseydin. Seni tastik
etmezdim.
Bundan sonra
İblis devam etti :
-Ya
Muhammed, Allah'tan diledim ki; ademoğullarını ben göreyim; ama onlar beni
göremeyeler. Bu dileğimi de yerine getirdi. Diledim ki; ademoğullarının kan
mecralarını bana yol yapa; Bu da oldu. Böylece ben, onlar arasında akıp
giderim. Gezerim. Hem nasıl istersem. Bütün bu isteklerimi verdi . " Hepsi
sana verildi, buyurdu. " Ve ben bu hallerimle iftihar ederim. Sonra şunu
da ekleyeyim ki ; benimle beraber olanlar , seninle beraber olanlardan daha
çoktur. İşte... Böylece kıyamete kadar, ademoğullarının ekserisi benimle
beraber olurlar.
Bundan
sonrasını İblis şöyle anlattı :
Benim bir
oğlum vardır. Adı: ATEME'dir. Bir kul, yatsı namazını kılmadan uyursa gider;
onun kulağına bevleder. Eğer böyle olmasaydı; imkan yok, insanlar namazlarını
eda etmeden uyuyamazlardı.
Benim bir
oğlum daha vardır ki; onun adı da MÜTEKAZİ 'dir. Bunun vazifesi de ; yapılan
gizli amelleri yaymaya çalışmaktır. Mesela bir kul , gizli bir taat işlerse ..
ve bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa MÜTEKAZİ onu dürter. En sonunda o gizli
amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya muvaffak olur. Böylece ; Allah-ü Teala
onun yüz sevabından doksan dokuzunu imha eder. Çünkü bir kulun yaptığı gizli
bir amel için tam yüz sevap verilir.
Sonra ..
Benim bir oğlum daha vardır . Onun adı da KÜHAYL dir. Bunun işi de, insanların
gözlerini sürmelemektir. Bilhassa, ulema meclisinde ve hatip hutbe okurken. Bu
sürme onların gözüne çekildi mi , uyuklamaya başlarlar. Ulemanın sözlerini
işitmezler. Böylece hiç sevap alamazlar.
Bundan sonra
İblis şöyle anlattı :
-Hangi kadın
olursa olsun .. Onun kalktığı yere şeytan oturur. Sonra kadının kucağında
mutlaka bir şeytan durur. Ve onu, bakanlara güzel gösterir. Sonra o kadına bazı
emirler verir. Mesela: Elini kolunu
dışarı çıkar ; göster. Der .. o da bu
emri tutar. Elini, kolunu açar, gösterir. Bundan sonra, o kadının haya
perdesini tırnakları ile yırtar.
İblis bundan
sonra ; Resullullah (s.a.) Efendimiz' e kendi durumunu anlatmaya başladı :
-Ya Muhammed
bir insanı delalete sürüklemek için elimde bir imkan yoktur. Ben ancak vesvese
veririm. Ve bir şeyi güzel gösteririm. O kadar. Eğer delalete sürüklemek elimde
olsaydı, yeryüzünde; "Allah'tan
başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın resülüdür." diyen herkesi, oruç
tutanı ve namaz kılanı hiç bırakmazdım. Hepsini delalete düşürürdüm. Nasıl ki
senin elinde de, hidayet nevinden bir şey yoktur. Sen ancak Allah'ın Resulusun.
Ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı, yeryüzünde tek kafir
bırakmazdın. Sen Allah'ın halkı üzerinde bir hüccetsin. Bende , kendisi için
ezelde şekavey yazılan kimselere sebebim. Said olan kimse, taa, ana karnında
iken saiddir. Şaki olan da yine ana
karnında iken şakidir. Saadet ehli kılan da Allah, Şekavet ehli kılan da Allah
.
Bundan sonra
Resullullah (s.a.) Efendimiz şu iki Ayet-i Kerimeyi okudu.
"Bunlar,
taa sonuna kadar böyle değişik şekilde devam edecek... Ancak Rabbın
esirgedikleri hariç.."
(11/118-119)
"Allah'ın
emri behemehal yerini bulan bir kaderdir." (33/38)
Bundan sonra
Resullullah (s.a.) Efendimiz, İblise şöyle buyurdu :
-Ya
Ebamürre, acaba senin bir tevbe etmen ve Allah' a dönmen mümkün değil mi ? Cennete
girmene kefil olurum.
Bunun
üzerine İblis şöyle dedi :
-Ya
Resullullah, iş verilen hükme göre oldu. Karar yazan kalemde kurudu. Kıyamete
kadar olacak işler olacaktır. Seni peygamberlerin efendisi kılan, cennetin
ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde
yapan, beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen
Allah'tır. Ve O: bütün eksik sıfatlardan münezzehtir.
Ve İblis
cümlelerini şöyle tamamladı :
-İşte bu
söylediklerim sana son sözümdür. Ve bütün söylediklerimi de doğru dedim.
Evvel, ahir, zahir batın, alemlerin Rabbı olan
Allah' a hamd olsun.
Efendimiz Muhammet Nebiye Allah salat eylesin.
Keza onun ailene de ashabına da ...
Amin.
İblis'in
İman Eden Oğlu Oldu mu?
İblis'in
oğlu "Hame" Peygamberimize (sav) erişmiş ve kendisine gelerek iman
etmiştir. Bu cinni, Efendimiz'in ashabı arasına girmiş bulunmaktadır. Bahsi
Geçen cinni "Hame bin İblis" Peygamber Efendimiz'e Hazret-i İsa'nın
selamını tebliğ etmiştir.
Şeytan Başka
Cin Başkamıdır?
Şeytan ile
cin yaratıldıkları made itibariyle birbiirnden ayrı bir er varlık değildirler.
aralarındaki fark sadece iman edip etmemeleriyle olmaktadır. (6)
KAYNAKLAR
1) Elmalı
Tefsir
2) Diyanet
İşleri Başkanlığı Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali
3) Şeytan,
Ahmet Güç, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Şamil İslam Ansiklopedisi
4) Gençlere
Öğütlerim, Mehmed Emre
5) Fetava-i
Hadisiyye, s.171
6) Günümüz
Meselelerine Açıklamalı Cevaplar, Mehmet Emre
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder