1- Kuran-ı Kerim'e inandıklarını söylerler ama Kuran ayetlerini nefis, heva ve heveslerine göre yorumlarlar.
2- Kuran-ı Kerim'e inandıklarını söyler, ama Kuran'ın kendisine indirildiği Hz.Peygamber'i (s.a.v.) itibarsızlaştırmaya gayret ederler.
3- Kuran'dan başka doğru söz yoktur diyerek, Peygamberimizin bütün sahih sünnetini inkâr ederler.
4- Kuran-ı Kerim ile sünneti birbirinden ayırıp, Kuran ayetlerini tahrif ve tahrip için zemin hazırlarlar.
5- Şefaati inkâr ederler. Mahşerdeki şefaatin sanki Yüce Allah'a rağmen olacağı gibi uyduruk bir inanç geliştirip iman edenleri şefaat inancından uzaklaştırırlar.
6- Kabir azabını, kabir sorgusunu inkâr ederler.
7- Kadere iman etmezler. (Kadere iman tedbir almamayı, her felaketi kaderle tarif etmeyi gerektirmez elbet.)
8- Sahabeyi itibarsızlaştırmaya çabalar, onlara saldırırlar. Dört halifeyi birbirine düşman gibi göstermeye çabalarlar.
9- Beş vakit namazı inkâr ederler.
Kuran-ı Kerim'de beş vakit namazı bulamadık diyerek hem Kuran'a, hem Hz. Peygamber'in sünnetine ve hem de Hz. Peygamber ile binlerce yıllık İslam mirasına ihanet ederler.
10- Türbe ve mezarlığı ibret almak için ziyaret eden insanları müşrik olarak yaftalarlar.
11- Peygamberimiz'i (s.a.v.) seven müminleri şirkte diye ilan ederler. Böylece kendileri şirke girerler.
12- Büyük İslam alimlerine düşmanlık yaparlar. İmamı Azam, İmamı Şafii gibi mezhep imamlarını küçümserler.
13- İmam Buhari gibi hadis alimlerine düşmandırlar.
14- Tasavvufa, gerçek mürşitlere düşmanlık yaparlar. Yanlış olan, tasavvufu istismar eden insanları değil, tasavvufun tümünü reddederler.
15- Kuran-ı Kerim'e inanıyor görünür ama Kuran ayetlerinin çoğuna iman etmezler.
16- Peygamberimiz'in (s.a.v.) övülmesinden rahatsız olurlar.
17- Halkı sevmez, halktan nefret ederler. Çünkü halk bu tür bidat ve hurafe ehlini iyi bilir. Halk bunların içyüzünü bildiği için halkın içinde hiçbir zaman itibar görmezler.
18- Cinler, melekler, ahiret âlemi, sırat, hesap gibi önemli kavramların tümünü kendi sapkın görüşlerinden hareketle izah edip ehlisünnet anlayışını çökertmeye çabalarlar.
19- Halkın namazını, orucunu, haccını, zekâtını; özetle dini yaşantısını alay konusu yapar ve değersiz görürler.
20- Halka tepeden bakarlar. Halkın imanını, ibadetini küçük görürler. Halkı, cahil bidat ehli, hurafeciler gibi çirkin yakıştırmalarla küçümserler.
21- İslam'ın tarihi misyonuna, sünnete, tasavvufa, mezhep büyüklerine ve Kuran'ın ehlisünnet olarak isimlendirilen anlayışına uygun hareket edenleri hikayeci, hurafeci gibi bayağı sıfatlarla tanımlayıp gözden düşürmeye çabalarlar.
DEVAMI :
22- Kuran-ı Kerim'deki, kıssaları asli hüviyetinden çıkarıp sembollerle izah ederler. Böylece Kuran'ı ve Peygamber kıssalarını ve Hz. Peygamber'in bütün anlatımlarını inkâr ederler. Bunun ne anlama geldiğini ve imani açıdan neye tekabül ettiğini işi bilenler bilirler.
23- Hz. İsa'ya Allah'ın oğlu der ve küfre girerler. Çünkü bu anlayış Kuran-ı Kerim'in ihlas suresini inkârdır.
24- Mirac'ı inkâr ederler. İsra'yı (gece yürüyüşü) yani Mekke'den Kudüs'e yürüyüşü inkâr imandan çıkarır. Zira Kuran'la sabit bir gerçektir. Mirac (Yani Kudüs'ten göğe yükseliş bölümü) da hem Kuran tarafından işaret edilmiş ve hem de sahih hadislerle belirlenmiştir. Bunu inkâr ise en azından fasık olmayı gerektirir.
25- Hz. Peygamber'in mucizelerini inkâr ederler. Hz. Peygamber'in abartıldığını iddia edecek kadar nasipsiz olan bu insanların diğer peygamberlerin mucizeleri yanında sesleri çıkmaz. Konuşma yeteneğini kaybederler. Çünkü bunların asli görevi Hz. Muhammed'i (sav) itibarsızlaştırmaktır.
Ünal Hz. Ali'den (R.A.) bir rivayet ile Efendimiz'den (A.S.M.) bir Hadis-i Şerif naklederek münafıklığın ne derece korkunç bir şey olduğunu vurguluyor:"Ümmetim için mü’minden ve kafirden korkmam. Mü’mini imanından dolayı Allah korur; kafiri ise küfrü sebebiyle zelil eder. Fakat sizden her biriniz için korktuğum, dili alim, kalbi münafık olandır. Hoşunuza gideceği söyler, fakat hoşunuza gitmeyecek şeyi yapar."
Kur’an’ın üzerinde ısrarla durduğu nifak meselesini Bediüzzaman Said Nursi şöyle izah eder: "Düşman, meçhul kaldığında daha zararlı olur; kandırıcı ise daha habis ve fesadı daha şiddetlidir. Münafık, içteki düşmandır ve içteki düşman, kuvveti dağıtır, cesareti kırar. Dış düşman ise, insanların kendi yollarına bağlılıklarını, ittifak ve dayanışmalarını artırır, sağlam duruşa güç katar. Nifakın cinayeti, İslam aleyhinde pek dehşetli olmuştur. İslam alemini depremlerle sarsan, nifaktır. Bundan dolayı Kur’an-ı Azimüşşan, münafıkların şenaetini ve kötü hallerini uzun uzun anlatmıştır.”
Ünal, En önde gelen büyük sahabelerin bile bu konuda çok korktuklarını vurguluyor: "İslam’ı yaşamada en derin hassasiyet sahibi Hz. Ömer (r.a.) ve Hz. Ayşe (r.anha) gibi önde gelen sahabiler, “Acaba münafık mıyım?” diye sürekli endişe duymuş ve kendilerini daima muhasebe ve murakabeye tabi tutmuşlardır."
Efendimiz (A.S.M.) münafığın tanımını bakın nasıl yapıyor: “Dört haslet vardır ki, kimde bu hasletlerin tamamı bulunursa o kimse, katışıksız münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir. Münafık, kendisine (bir şey, iş, makam, vazife) emanet edildiğinde ona ihanet eder; konuştuğu zaman yalan söyler; söz verince sözünde durmaz; husumet halinde de haddi aşar (kin tutar, zulüm ve haksızlıkta bulunur).”
Allah tüm Müslümanları münafıklardan ve münafık olmaktan korusun... Amin
************
Hazreti Peygamber Döneminde Münafıklar : Adnan Demircan
Mekkeli Müslümanların Medine’ye hicret etmeleri ile birlikte İslam hatırı sayılır bir güç hâline geldi. İşte bu dönemde, Müslümanların önceden bilmedikleri, inançları itibariyle farklı bir zümre ortaya çıktı. Bu insanlar gerçekte inanmıyorlar; fakat toplumdaki nüfuzlarını korumak, inançsızlıklarından dolayı ayıplanmamak, maddi bazı çıkarlar elde etmek ya da Müslümanların gücünden çekinmek gibi gerekçelerle inanmış görünüyorlardı ki bu durumdaki insanlara münafık denmektedir.
Işık Yayınları’ndan çıkan “Hazreti Peygamber Döneminde Münafıklar” kitabında yazar Prof. Dr. Adnan Demircan, bu mühim konuyu üç ana başlık altında ele alıyor: Nifakın ortaya çıkışı ve münafıklar, münafıkların Hz. Peygamber ve Müslümanlara karşı tutumları ve Hz. Peygamberin münafıklara karşı tavrı. Kitap, nifakın ve münafıklığın insanı ve insanlığı yiyip bitiren kötü bir haslet olduğunu, ortaya çıktığı dönemin olaylarına ve özelliklerine göre ele alıp ortaya koysa da günümüzdeki İslam’a olan farklı bakış açılarının daha iyi anlaşılabilmesi için satır aralarında okura önemli tüyolar veriyor.
Muhlis mü'minlerin tam mukabili olan münafıkları Kur'ân şöyle resmeder: "Münafık erkek ve münafık kadınlar da birbirlerindendir. Kötülüğü emreder, iyiliğe engel olurlar ve cimrilikte bulunurlar. Onlar Allah'ı unuttular (bu yüzden) Allah da onlara unutma muamelesinde bulundu. Doğrusu münafıklar, fasıklarıntâ kendileridir" (Tevbe, 9/67).Görüldüğü gibi, âyet münafıklar için "dost" tabirini kullanmıyor ve sadece birbirlerinden olduklarını haber veriyor. Çünkü münafıklar arasında hiç kimseye karşı dostluk söz konusu değildir. Onları birbirine bağlayan tek bağ menfaattir. Menfaatlerine zerre kadar zarar gelecek olsa, hemen aynı gruplar arasında kıyasıya vuruşma başlar. Onun için âyet, gayet veciz ve mucizevî bir ifade ile onların ruh hâletlerini ele verir ve "bazısı, bazısından" der. Yani onların hepsi de aynı habislerdir.Onların bir diğer ortak vasıfları ise, "onlar münkerâtı emrederler." Yaptıkları müstehcen neşriyatla, ele geçirdikleri sinema ve televizyon aracılığı ile gençleri manyetize edercesine sürekli kötülük telkininde bulunurlar; insanlar da âdeta onların emirlerine boyun eğerler. Zira propaganda vasıtaları, insanları tesir altına alacak kadar güçlü ve kuvvetlidir.
Başı dönmüş ve bakışı bulanmış güruh ve yığınlar, münafıkların asla vazgeçmeyecekleri piyonları ve sömürü vasıtalarıdırlar. Sömürü güçlerini ayakta tutabilmek için vermeyecekleri taviz ve insanlığa karşı yapmayacakları hiçbir mel'anet yoktur. Çünkü onlar münafıklardır ve dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, bu ayırıcı vasıflarıyla derhal tanınırlar. Zira onlar sürekli kötülüğü emreder, iyilikten de insanları alıkorlar.Onların ortak vasıflarının ikincisi, "marufu engeller, iyiliğe mani olurlar.
Cemiyeti psikolojik bir baskı altına alarak, faziletli yaşamak isteyen herkesi "gerici"likle yaftalarlar. Namaz kılan, oruç tutan, onların nezdinde mürteci; kadınların onlardan farklı olan giysileri ve başlarına taktıkları, onlara göre en korkunç irtica alâmeti ve bir uğursuzluk emâresidir. Millet sevgisinden mi bahsettiniz; artık siz onlara göre birer faşistsiniz.
Evet, bütün güzel şeyler onların yanında münkerdir. Âdeta milletin maruf kabul ettiği her şeye karşı onların alerjisi vardır; vardır çünkü bu, nifakın bir muktezasıdır ve nifak, iç-dış bütünlüğüne eremeyen insanların düştüğü derekedir.
Evet, bütün güzel şeyler onların yanında münkerdir. Âdeta milletin maruf kabul ettiği her şeye karşı onların alerjisi vardır; vardır çünkü bu, nifakın bir muktezasıdır ve nifak, iç-dış bütünlüğüne eremeyen insanların düştüğü derekedir.
Kur'ân'ın ifadesiyle onlar cehennemin en dibine namzet zavallılardır.
"…hayır, hayır onlar hayvan değil, hayvandan da aşağıdırlar." (A'raf, 7/179) beyanı, tam onları çerçeveleyen bir resimdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder