Giriş:
İsrailoğullarının Yuşa peygamber önderliğinde Arz-ı mev’ud’u
ele geçirip sıbtlara taksim etmelerinin sonrasında Hz.Yuşa vefat etmiştir.
Kenan adı verilen bölgede dağınık sıbtlar halinde yaşayan İsrailoğulları, çok
uzun bir dönemde tüm sıbtları kapsayacak önderlikte bir lider
çıkaramamışlardır.
Tevrat’ta “Hâkimler” dönemi adı verilen bu uzun kaos
döneminin sonunda aralarında uyarıcı olan Samuel peygamber’in aracılığıyla
Yehova (Allah) tarafından kendilerine yönetici olarak Saul (Talut) adında
İsrailoğulları’nın Benyamin sıbtından biri görevlendirilir.
İsrailoğulları açısından Arz-ı Mev’ud’da kendilerini yöneten
ve putperestlere karşı savaşlarda galip gelmelerini sağlayan üç kraldan
birincisi olan Saul (Talût) Yehova tarfından bizzat görevlendirilen biri olarak
temayüz eder. Diğer iki kral Davud ve Süleyman, Yahuda sıbtından iken Saul
Benyamin sıbtındandır ve bu yüzden İsrailoğullarının diğer sıbtlarının muhalefetine
uğramıştır.
Talût (Saul) Kur’an’ı Kerim’in Bakara suresinde Muvahhid bir
yönetici olarak tanımlanır ve yönetimi esnasında gerçekleşen İsrailoğullarının
imtihanları kıssa edilir.
İslam kaynakları Talût kıssasını Davud peygamber kıssası
içerisinde vererek Talût’u, Davud ile özdeşleştirmişlerdir. Oysa gerek Kur’an
zımnen gerekse Tevrat, Talût (Saul) dönemi peygamberinin Samuel peygamber
olduğunu belirtmektedirler. Talût’a peygamberliği tebliğ eden ve onun kral
seçilmesine vesile olan İsrailoğulları muhalefetine muhatap olan Samuel
peygamberdir. Tevrat kıssası baz alındığında ve zımnen Kur’an’da da yer
verildiği gibi Talût aslında Samuel peygamber ile birlikte İsrailoğullarını
yönetmiş ve tevhidî yönlendirmeler yapmıştır.Davud peygamber ise Talût
kıssasında etken olarak değil, edilgen olarak yer almaktadır.
Hükümdar Peygamberler - Hz. Davut 1. Bölüm
DEVAMI :
Dolayısıyla İslam kaynaklarının aksine bir yöntem olmasına
rağmen Talût kıssasını bağımsız bir kıssa olarak değerlendirerek inceleyecek ve
ondan dersler çıkarmaya çalışacağız.
Talût’un doğumu öncesi İsrailoğulları ve Arz-ı Mev’ud’un
durumu:
Talût’un doğumundan önce İsrailoğullarının peygamberi
Samuel’dir. Kur’an’ı Kerim’de zımnen değinilen Samuel peygamber;
İsrailoğullarının şirk eğilimlerini engellemeye onları tevhidi yaşamdan
ayrılmamaya davet eden bir resuldür. Samuel peygamber öncesinden başlayan uzun
süreçte İsrailoğulları, Hz. Musa ve Yeşu peygamberlerin tebligatında sebat
etmemişlerdir ve sürekli isyanlarda bulunmuşlardır. Tevrat’ın “Hâkimler”
kitabında Kenan’daki İsrailoğullarının, tevhid’i yaşamdan kopuşları ve müşrik
tavırlarına şöyle değinilmektedir. “RAB'be vefasızlık ederek başka ilahlara
tapındılar. RAB'bin buyruklarını yerine getiren ataları gibi davranmadılar,
onların izlediği yoldan çabucak saptılar.” “Ne var ki, hâkimleri ölür ölmez
yine başka ilahlara bağlanıyor, onlara kulluk edip tapınıyorlardı. Bu yolda
atalarından beter oldular. Yaptıkları kötülüklerden ve inatçılıktan
vazgeçmediler.”[1] “İsrailliler yine RAB'bin gözünde kötü olanı
yaptılar; Baallar'a, Aştoretler'e, Aram, Sayda, Moav, Ammonoğulları ve
Filistliler'in ilahlarına kulluk ettiler. RAB'bi terk ettiler, O'na kulluk
etmediler.”[2]
Tevrat, İsrailoğullarına, “Hâkimler” denilen Yehova destekli
ruhbanlar görevlendirildiğini beyan ederken, İsrailoğullarının on iki sıbtını
bir arada tutacak ve müşrik Kenan kavimleri ile savaşacak yöneticilerinin
bulunmadığı bildirmektedir. “Hz. Musa’dan sonra onun yerini alan Hz. Yuşa,
İsrailoğullarını Filistin’e sokmuş, ülkeyi şehirlere ayırmış ve her birine bir
hâkim/vali tayin etmişti, peygamberlerden ayrı bir kral yine mevcut değildi. Bu
sistem 356 yıl devam etti.”[3] Tevrat İsrailoğullarının durumunu şöyle
belirtmektedir. “O sırada İsrail'de kral yoktu….”[4] “İsrail'in kralsız olduğu
o dönemde….”[5] “O dönemde İsrail'de kral yoktu. Herkes dilediğini
yapıyordu…”[6]
Resullerin gelmediği bu dönemde tevhid’den uzaklaşmaları ve
müşrik yaşam tarzının getirdiği şehevi ve dünyevi arzular dolayısıyla
İsrailoğulları sıbtlarının dünyevi gayelerle birbirleri ile çekişmeleri ve
kendileri ile savaşan Kenan kavimlerine karşı, tevhidi değerlerin korunması
için savaşmayarak boyun eğmeleri onların çöküşünü daha da hızlandırmıştı.
Samuel peygamberin görevlendirildiği dönemde İsrailoğullarını
tevhide davet ettiği, şirkten uzaklaşmalarını bildirmesine rağmen
İsrailoğulları ona itaat etmemekte ve onun emirlerine karşı ayak
diremekteydiler. Tıpkı Musa(a.s) ve Harun(a.s)da olduğu gibi. “Ey Musa!
Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla girmeyiz; şu halde, sen ve
Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız" dediler.”[7]
Tevhidi bilince sahip olmayan İsrailoğulları, Yehova’nın
kendilerine vaat ettiği toprakları daha doğru deyimle tevhidi değerleri
korumaya yanaşmamaktaydılar. Yerlerini ele geçiren İsrailoğullarına diş bileyen
Kenan kavimleri de hem onları ezmek hem de Tevhid önderlerini engellemek için
saldırılarda bulunuyorlardı. Buna mukabil İsrailoğulları, Tevhidi değerleri
korumak için tevhidi yaşamın bir ibadeti olan cihad ibadetine yanaşmamaktaydılar.
Tevrat, Samuel peygamberin hem resullük hem de yöneticilik
yaptığını bildirmektedir. “Samuel İsrail halkına şöyle dedi: "Eğer bütün
yüreğinizle RAB'be dönmeye niyetliyseniz, yabancı ilahları ve Tanrıça
Aştoret'in putlarını aranızdan kaldırın. Kendinizi RAB'be adayıp yalnız O'na
kulluk edin. RAB de sizi Filistliler'in elinden
kurtaracaktır."[8] “Samuel yaşadığı sürece İsrail'e önderlik
yaptı. Her yıl gidip Beyt-El'i, Gilgal'ı, Mispa'yı dolaşır, bu kentlerden
İsrail'i yönetirdi. Sonra Rama'daki evine döner, İsrail'i oradan yönetirdi.”[9]
Tevrat’ın bu beyanlarından İsrailoğullarının, Samuel
peygamberin yönetiminden hoşnut olmadıkları bu yüzden İsrail’i yönetecek bir
kral talep ettikleri anlaşılmaktadır. Ancak Kur’an, işin aslının böyle olmadığını,
İsrailoğullarının bu olumsuz tavrının altında yatan esas etmenin, savaştan,
cihad etmekten kaçmak için ayak diremek, bahane bulmak amaçlı olduğunu
bildirmektedir.
Bunu en iyi takdir eden Cenab-ı Hakk, onların bu isteklerini
kabul ederek, Talût’u kral olarak görevlendirmesi için Samuel peygambere
vahyeder. Buna rağmen İsrailoğulları savaştan kaçarlar ki, bu durum Kur’an’ın
İsrailoğullarının içlerinde yatan psikolojiyi beyanını doğrulamaktadır.
İsrailoğullarının Samuel peygambere uymamaları onların içlerindeki müşrik
yapının açığa çıkmış haliydi.
İsrailoğullarının bu çapraşık iç dünya ve tavırları;
Kur’an’ın icaz ve belagat dolu mücmel şu ayetinde beyan edilmektedir: “Musa'dan
sonra, Benî İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Kendilerine gönderilmiş
bir peygambere: "Bize bir hükümdar gönder ki (onun komutasında) Allah
yolunda savaşalım" demişlerdi. "Ya size savaş yazılır da
savaşmazsanız?" dedi. "Yurtlarımızdan çıkarılmış, çocuklarımızdan
uzaklaştırılmış olduğumuz halde Allah yolunda neden savaşmayalım?"
dediler. Kendilerine savaş yazılınca, içlerinden pek azı hariç, geri dönüp
kaçtılar. Allah zalimleri iyi bilir.”[10]
Tevrat ise olayı şu şekilde beyan eder:Samuel yaşlanınca
oğullarını İsrail'e önder atadı. Beer Şeva'da görev yapan ilk oğlunun adı Yoel,
ikinci oğlunun adıysa Aviya'ydı. Ama oğulları onun yolunda yürümediler.
Tersine, haksız kazanca yönelip rüşvet alır, yargıda yan tutarlardı. Bu yüzden
İsrail'in bütün ileri gelenleri toplanıp Rama'ya, Samuel'in yanına vardılar.
Ona, "Bak, sen yaşlandın" dediler, "Oğulların da senin yolunda
yürümüyor. Şimdi, öbür uluslarda olduğu gibi, bizi yönetecek bir kral
ata." Ne var ki, "Bizi yönetecek bir kral ata" demeleri
Samuel'in hoşuna gitmedi. Samuel RAB'be yakardı. RAB, Samuel'e şu karşılığı
verdi: "Halkın sana bütün söylediklerini dinle. Çünkü reddettikleri sen
değilsin; kralları olarak beni reddettiler. Onları Mısır'dan çıkardığım günden
bu yana bütün yaptıklarının aynısını sana da yapıyorlar: Beni bırakıp başka
ilahlara kulluk ettiler.”[11]
Kur’an’la aynı istikamette bir beyan olan bu ifadeler,
onlarca sayfada ve yine bir o kadar olaylarla birlikte anlatılmaktadır. Oysa
Kur’an, Talût görevlendirilmeden önceki İsrailoğulları ve Kenan bölgesinin
durumunu mücmel olarak icaz, belagatle ve fesahatle beyan etmektedir.
Kur’an’ı Kerim’deki Talût kıssasının bu bölümündeki,
cihad’dan kaçınan İsrailoğulları olayı anlatımı geçmiş kavmin olumsuz tavrını
açıklarken, aynı anda nüzul dönemi Kur’an muhataplarını da uyarmaktaydı.
Onların da geçmiş kavimlerde olduğu gibi bu olumsuz yaklaşımlar
sergilememelerini, içlerinde olanı Allah’ın bildiğini beyan etmektedir.
Talût’un nesebi:
Kur’an’ı Kerim’de iki ayette Talût ismi geçmektedir. Bundan
mütevellit Kur’an’ı Kerim kıssalarındaki genel metoda uygun olarak çoğu kıssada
olduğu gibi Talût kıssasının kahramanı Talût hakkında detay verilmemektedir.
Bunun sebebi üzerinde ilerde duracağız. Şimdi, Talût hakkında detay veren
Tevrat’ın verilerini aktaralım. “Benyamin oymağından Afiyah oğlu Bekorat oğlu
Seror oğlu Aviel oğlu Kiş adında bir adam vardı. Benyaminli Kiş sözü geçen
biriydi. Saul adında genç, yakışıklı bir oğlu vardı. İsrail halkı arasında ondan
daha yakışıklısı yoktu. Boyu herkesten bir baş daha uzundu.”[12]
Tevrat’ta Saul olarak geçen Talût isminin İbranice bir lakap
olduğu öne sürülmektedir. Tevrat’ın Samuel kitabında yer alan Talût’un bedensel
yapısına ait veriler ışığında; kaynaklarda Talut’un bedensel kuvvetinin ismine
yansıdığı yorumları yapılmıştır. “Arapça “tül” kelimesi ile alakalı olup, aşırı
derecede boylu ve kudretli anlamına gelir”[13] “Talût’un boyu gayet uzun
olduğu ve hatta en uzun boylu bir kimse el uzatırsa Talût’un başına ulaşabildiği
mervidir.”[14]
“Tâlût kelimesi uzunluğu dolayısıyla kendisine lakab
olarak verilen Şa-vu'dan Arapçalaştırılmıştır.”[15] “Keşşaf sahibi,
Tâlût'un Câlût ve Dâvud kelimeleri gibi, Arapça olmayan bir isim (ism-i a'cemi)
olduğunu; ma'rife ve ucmeliğinden dolayı gayr-ı munsarif olduğunu söylemiştir.
Nahivciler ise, Allah'u Teâlâ'nın onu, vücut bakımından güçlü ve kuvvetli
olarak nite-lemesinden dolayı, Tâlût kelimesinin, (uzunluk, büyüklük, genişlik)
kelimesinden olduğunu; vezninin de, vezni olup, kelimenin aslının, şeklinde
olduğunu öne sürmüşlerdir. Ne var ki bunun gayr-ı munsarif oluşu, onun bu
kökten iştikak etmesine mânidir.”[16]
Tevrat, Talût’un Benyamin sıbtından olduğunu bildirmektedir.
“…Benyamin bölgesinden birini göndereceğim. Onu halkım İsrail'in önderi olarak
meshedeceksin.”[17] Bu onun açısından önemli bir durumdur. Çünkü Talût,
Samuel peygamber tarafından Kral ilan edildiğinde kendisine muhalefet edenlerin
eleştiri konusu yapmaları, onun Benyamin sıbtından biri olması sebebiyledir. Talût’un
ağzından bu durum şöyle aktarılmaktadır: “Saul şu karşılığı verdi: "Ben
İsrail oymaklarının en küçüğü olan Benyamin oymağından değil miyim? Ait olduğum
boy da Benyamin oymağının bütün boylarının en küçüğü değil mi? Bana neden böyle
şeyler söylüyorsun?"[18]
İsrailoğullarının Benyamin sıbtı; Hz. Yakup’un son çocuğu
olan ve Peygamber Yusufla ana baba bir kardeş oldukları Bünyamin’den üreyen
sıbttır. Müfessirlerin genel bakışı Bünyamin sıbtının küçük olması ve sahip
olduğu “Kenan” arazileri üzerindeki gelirlerinin azlığı onaları diğer İsrail
sıbtları içerisinde daha alt boyutta değerlendirmelere uğramasına neden
olmuştur. Talût’un kendisinin de kabul ettiği bu vakıa İsrailoğulları
sıbtlarının genel anlayışını temsil etmektedir ki, Talût’un İsrailoğullarına Kral
olmasına muhalefet edilmiştir.
Kur’an Talût’un kral seçilmesi ve İsrailoğullarından
muhalefet gelme olayını şu şekilde bildirmektedir: “Peygamberleri onlara: Bilin
ki Allah, Tâlût'u size hükümdar olarak gönderdi dedi. Bunun üzerine: Biz,
hükümdarlığa daha lâyık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden
geniş imkânlar verilmemişken o bize nasıl hükümdar olur? Dediler. "Allah
sizin üzerinize onu seçti, ilimde ve bedende ona üstünlük verdi. Allah mülkünü
dilediğine verir. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir"
dedi.”[19]
Kur’an İsrailoğullarının Talût’un krallığına muhalefet
edenlerin sebebini vermemektedir ancak, bu noktada önemli gördüğümüz bir hususa
dikkat çekelim. Tevrat Saul’ün (Talût) eşkâli, etnik konumu hakkında malumat
verirken, Kur’an çok daha farklı bir boyuta dikkat çekmektedir. “….ilimde ve
bedende ona üstünlük verdi. Allah mülkünü dilediğine verir.” Kuran beden olarak
Tevrat’ın verilerini tasdik ederken; Tevrat’ın üstünde durmadığı önemli bir
hususa dikkat çekmektedir. “….ilimde….” Yani Kur’an Taût’un yönetici seçilirken
dikkat ettiği veya muhataplarının dikkat etmesini istediği çok önemli bir
ayrıntı vermektedir. Kur’an göreve nasp edilen kişinin ehil yani “ilim” sahibi
tarafını öne çıkarmaktadır. Oysa Tevrat fiziksel ve etnik detaylar vermektedir.
Bu durum Kur’an ve Tevrat arasındaki genel ayrımın karakterini de taşımaktadır.
Tevrat hem İsrailoğulları etnik ırkçılığını yaparken aynı zamanda
İsrailoğulları içinde ikinci bir etnik ayrımcılığı körüklemektedir. "Ben
İsrail oymaklarının en küçüğü olan Benyamin oymağından değil miyim? Ait olduğum
boy da Benyamin oymağının bütün boylarının en küçüğü değil mi? Bana neden böyle
şeyler söylüyorsun?" Talût’un, Samuel peygambere bu serzenişinden
anlaşılmaktadır ki, Tevrat; Talût’un ağzından kendi bakış açısını da
vermektedir. Görevde ehliyet değil etnik aidiyet aramaktadır, ya da böyle
yansıtmaktadır. Tıpkı Hz. Muhammed sonrası Müslümanlar arasındaki ayrımcılık
gibi….Hilafetin kureyşliliği meselesi gibi!...Hz. Peygamber dönemi akabinde bile
Talût kıssasının iyi tefsir edilemediğinin en iyi göstergesi herhalde peygamber
sonrası Hilafet makamında ehliyet ve liyakat aranmayıp; soya sopa önem
verilmesi gibi!...
İşin ilginç bir yanını daha aktaralım. Tevrat Saul’ün (Talût)
bedensel gücünü ön plana çıkardığı halde, bu bedensel gücün işe yarayacağı bir
yer ve zamanda vazifeyi Hz. Davud’a vermektedir! Çünkü Talût ordusu karşısına
çıkan müşrik Calût’un (Golyat) azametine rağmen Saul onunla savaşa çıkmaz
yerine güçsüz bir savaşçı olarak gördükleri Hz. Davud çıkarılır. “Benyaminli
Kiş sözü geçen biriydi. Saul (Talût) adında genç, yakışıklı bir oğlu vardı.
İsrail halkı arasında ondan daha yakışıklısı yoktu. Boyu herkesten bir baş daha
uzundu.”“Filist ordugâhından Gatlı Golyat (Calût) adında usta bir dövüşçü
ortaya çıktı. Boyu altı arşın bir karıştı”[20] “(Talût) Saul,
"Öyleyse git, RAB seninle birlikte olsun" dedi. Sonra kendi
giysilerini Davut'a verdi; başına tunç miğfer taktı, ona bir zırh giydirdi.
Davut giysilerinin üzerine kılıcını kuşanıp yürümeye çalıştı. Çünkü bu
giysilere alışık değildi. Saul'a, "Bunlarla yürüyemiyorum" dedi,
"Çünkü alışık değilim." Sonra giysileri üzerinden çıkardı.”[21]
Bu demektir ki, Tevrat’ın Talût’un seçiminde ön plana
çıkardığı argümanlar Kur’an’da serdedilen liyakat ve ehliyete nazaran önemsiz
ayrıntılar olarak kalmıştır.
Kur’an’daki mücmel Talût kıssasının tefsirinde, Kur’an’i
bakış açısından bir metod geliştiremeyen müfessirler de “İsrailiyat” üzerinden
yaptıkları yorumlarda, Tevrat’taki aynı tenakuza düştüğü görülmektedir. Bunlara
örnekler verelim: “Âlimlerden bazıları vücutça üstünlükten maksadın, boy
uzunluğu olduğunu, Tâlût'un, insanların ancak omuzuna yetişebilecekleri kadar
uzun olduğunu ve boyunun uzunluğundan dolayı "Tâlût" diye
isimlendirildiğini söylemişlerdir. Vücutça üstünlükten maksadın güzellik olduğu
ve Tâlût'un İsrâiloğulları arasında en yakışıklı erkek olduğu söylenmiştir.
Yine bundan muradın güç ve kuvvet olduğu söylenmiştir. Buna göre bu son görüş
daha doğrudur. Çünkü düşmanları mağlûp etmede güç ve kuvvetten istifade edilir,
boy uzunluğu ve yakışıklılıktan değil... “[22] “İbni Abbas der ki: Talût o
gün için İsrailoğulları arasında en bilgili, en yakışıklı ve en eksiksiz bir
yaratılışa sahipti. Düşmanın kalbine heybet verecek şekilde iri-yarı bir
cüsseye sahipti. Uzunluğu dolayısıyla ona Tâlût denildiği de
söylenmiştir.”[23]
“Talût’un kişiliği ile ilgili olarak İslam kaynaklarında yer
alan çok ilginç bir diğer yorumu aktarmadan geçemeyeceğiz.“Bazı kimseler,
Talût'un da bir peygamber olduğunu söylemişlerdir. Çünkü Allah Teâlâ onun
elinde de mucizeler yaratmıştır. Böyle olan herkes peygamber olur. Bunun,
evliyaullah'ın kerametleri babından olduğu söylenemez. Çünkü keramet ile
mucize arasında fark vardır. Keramet, meydan okumak için gösterilmez. Mucize
ise meydan okumak için gösterilir. Bundan dolayı, Talût'un elinde zuhur eden
harikulade hallerin kerametler cinsinden olmaması gerekir. Bu görüşe şöyle
cevap verilir: Bunun, o zamanın peygamberinin bir mucizesi olması uzak bir
ihtimal değildir. Bunun, o peygamberin mucizesi olmasının yanında, Talût'un
krallığı hususunda kesin bir alamet olması da söz konusudur.”[24]
Şu Kur’an ayeti dururken İslam alimlerinin yaptıkları yorumu
nereye oturtturmak mümkündür siz karar verin!.. “Musa'dan sonra, Benî
İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Kendilerine gönderilmiş bir
peygambere: "Bize bir hükümdar gönder ki (onun komutasında) Allah yolunda
savaşalım" ”Peygamberleri onlara: Bilin ki Allah, Tâlût'u size
hükümdar olarak gönderdi dedi.” “Peygamberleri onlara: Onun hükümdarlığının
alâmeti, Tabut'un size gelmesidir.”[25] Görüldüğü gibi Kur’an’ın açık ayetleri
ve Tevrat’ın bu konudaki beyanları ortada iken olmadık yorumlar yaparak işi
çığırından çıkaran müfessirlerin düzeltilmesi! Onların Kur’an kıssaları
tefsirindeki, usulsüz yaklaşımlarının gündem edilmesi gerekir. Bunun için her
zaman önerdiğimiz gibi kıssa ilim dalının kurulması ve spesifik olarak bu alanda
dinler tarihi, arkeoloji, tarih, coğrafya, v.s gibi disiplinlerle koordineli
hareket etmesi gerekmektedir.
Talût’un Kral seçilmesi:
Tevrat’ın geniş bir anlatımını yaptığı Talût’un iktidara
geçmesi hikâyesini aktarmaya gerek görmeden Mevdudi’nin kısa anlatımıyla
Talût’un nasıl kral seçildiğini aktaracağız.“M.Ö. 1000 yıllarında Amalika'lılar
İsrailoğulları'na saldırdılar ve Filistin'in birçok bölümünü ele geçirdiler. O
dönemde İsrailoğulları'nın işlerine bakan Peygamber Samuel (a.s) çok yaşlanmıştı.
Bu nedenle İsrailoğulları'nın büyükleri Samuel'e gittiler ve "Allah
yolunda savaşacak bir hükümdar (kral) tayin et" dediler. Onlar da diğer
milletler gibi kendilerini yönetecek bir kral istiyorlardı.”[26] Kur’an bu
durumu şöyle yansıtmaktadır: “Musa'dan sonra, Benî İsrail'den ileri gelen
kimseleri görmedin mi? Kendilerine gönderilmiş bir peygambere: "Bize bir
hükümdar gönder ki (onun komutasında) Allah yolunda savaşalım"
demişlerdi.”[27]
Yukarıda satırlarda üzerinde ayrıntılarıyla
değindiğimiz, İsrailoğullarının Samuel peygamberden kral isteklerine, Kur’an da
olumlu cevap verildiğini görmekteyiz:“Peygamberleri onlara: Bilin ki Allah,
Tâlût'u size hükümdar olarak gönderdi dedi.”[28]
Tevrat metinleri ise Kral seçimine dair olayları şöyle
nakletmektedir: “Samuel, "Ama sen dur" diye ekledi, "Sana
Tanrı'nın sözünü bildireceğim."[29] “Sonra Samuel yağ kabını alıp yağı
Saul'un başına döktü. Onu öpüp şöyle dedi: "RAB seni kendi halkına önder
olarak meshetti”[30] “Böylece bütün halk Gilgal'a gidip RAB'bin
önünde Saul'un kral olduğunu onayladı. Orada, RAB'bin önünde esenlik sunuları
sundular; Saul da, bütün İsrailliler de büyük bir sevinç yaşadılar.”[31]
Hz. Musa geleneği olan seçilen kişileri yağla meshetme
ritüeli uygulanarak İsrailoğullarına Kral seçilen Talût’a,
İsrailoğullarının geneli ittiba etmiş olsa bile daha evvel üzerinde
durduğumuz gibi muhalefet edenler de bulunmaktaydı. Bunların Muhalefetinin
malzemesi ise önemlidir. Çünkü İsrailoğullarının Kral Talût’a sergiledikleri
muhalefet çoğu resullere ve özellikle Hz. Muhammed’in resul tayininde de
gündeme geldiği görülmektedir. Kur’an bu hususta şöyle beyan eder.
“Peygamberleri onlara: Bilin ki Allah, Tâlût'u size hükümdar olarak gönderdi
dedi. Bunun üzerine: Biz, hükümdarlığa daha lâyık olduğumuz halde, kendisine
servet ve zenginlik yönünden geniş imkânlar verilmemişken o bize nasıl hükümdar
olur? Dediler.”[32]
Burada Hz. Muhammed’e resullüğü hususunda itirazlar getiren
Mekke’li müşriklere ve zımnen Medineli Yahudilere bir cevap olarak
İsrailoğullarının Talût dönemi kıssasındaki vaki olay anlatılarak hem
İsrailoğullarının Talût dönemi hem Hz. Muhammed dönemi hem de tüm zamanlarda
cari olan müşrik itirazları ve bu itirazların Allah nezdindeki geçersizliği
gündeme getirilmektedir. Bu durum aynı zamanda Kur’an kıssalarının yaşama nasıl
örneklik ettiğini göstermektedir. “Belki de sen (müşriklerin:) "Ona
(gökten) bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!" demelerinden
ötürü sana vahyolunan âyetlerin bir kısmını (duyurmayı) terk edeceksin ve bu
yüzden ruhun daralacaktır. (İyi bil ki) sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her
şeye vekîldir.”[33] "Yahut da altından bir evin olmalı,
ya da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe)
çıktığına da asla inanmayız." De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece
beşer bir elçiyim.” [34]
“Ama bazı kötü kişiler, "O bizi nasıl
kurtarabilir?" diyerek Saul'u küçümsediler ve ona armağan vermediler. Saul
ise buna aldırmadı.”[35] "'…Saul mu bize krallık
yapacak….?”[36]
Tevrat yorumcuları, Talut’un(Saul) İsrailoğullarına Kral
olduğunda yaşının, otuz veya kırk civarında olduğu belirtmektedirler. [37]
Talût’un Krallığının simgesi “Ahit sandığı”nın geri gelmesi:
Kur’an’da Talût’un Cenab-ı Hakk tarafından Kral seçildiğinin
göstergesi olarak çok güçlü bir örnek verilmektedir. Talût’un krallığının Allah
Tarafından tayin edildiğinin en güçlü alameti Tabut’un yani İsrailoğulları
deyimince “Ahit sandığı”nın geri gelmesidir.
Kur’an Ahit sandığı”nın geri gelmesi veya daha önce
müşriklerce ele geçirilmesi olayı üzerinde durmaz, çünkü bu detaylar Tevrat’ta
bulunmaktadır. Kur’an mücmel olarak gerekli yerlerde olayların önemli gördüğü
akışını anlatır ve bundan dersler çıkarılmasını ister. Şimdi Kur’an’ın bu
mücmel anlatımına bakalım: “Peygamberleri onlara: Onun
hükümdarlığının alâmeti, Tabut'un size gelmesidir. Meleklerin taşıdığı o
Tabut'un içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve Harun
hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır. Eğer inanmış kimseler
iseniz sizin için bunda şüphesiz bir alâmet vardır, dedi.”[38]
Kur’an bu ayetinde İsrailoğullarının en kutsalları olan
Tevrat levhaları ve diğer kutsal birtakım eşyalarının bulunduğu “Ahit
sandığı”nı tasdik etmektedir. Aynı zamanda Tevrat kitaplarında anlatılan “Ahit
sandığı”nın savaşlara götürülerek İsrailoğullarını manen güçlendirmesine de
atıfta bulunmaktadır.
“Ahit sandığı” Talût’un kral seçilmesinden önce müşrik
Kenan kavimlerinden Filistî’lerin eline geçmiştir. Fakat Tevrat’ta detaylı
olarak anlatılan hadiseler sonucu Filistîlerin başlarına gelen belalar sonucu
yine onlar eliyle İsrailoğullarına geri verilmiştir. Kur’an bu hususa dikkat
çekerek Talût’un Kral seçilmesinde olduğu gibi “Ahit sandığı”nın tekrar geri
gelmesinde Allah’ın payına dikkat çekmekte böylece Talût’un krallığının İlahî
desteğine vurgu yaparak İsrailoğullarını, Kral Talût’a bey’at etmeye
çağırmaktadır.
Cenab-ı Hakk’ın Kur’an’da beyan ettiği Talût kıssasında
belirttiği “Ahit sandığı” için şu tespiti yaptığını görmekteyiz. “Meleklerin
taşıdığı o Tabut'un içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve
Harun hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır. “
Kur’an’ın “Tabut” dediği, İsrailoğullarının “Ahit sandığı”
adını verdikleri sandığın, Hz. Musa zamanında Yehova’nın isteği ile ve
onun emirleri doğrultusunda imal edildiği Tevrat sayfalarında yer aldığı halde
bazı müfessirlerin ilginç yorumlarıyla “Ahit sandığı”nın daha da gizemli hale
getirildiğini gözlemlemekteyiz. İlgi çekici olan bu yorumlarda “Haber rivayet
edenler şunu nakletmişlerdir: Allah Teâlâ Hz. Âdem (a.s)'e, içinde,
zürriyetinden peygamber olacakların resimlerinin bulunduğu bir sanduka
indirmişti. Hz. Âdem’in zürriyeti, bu sandukayı Hz. Yakûb (a.s)'a gelinceye
kadar nesilden nesile miras yoluyla intikal ettirdiler. Sonra bu sanduka (Hz.
Yakûb'un soyu olan) İsrailoğullarının elinde kaldı. Onlar bir meselede ihtilâf
ettikleri zaman, o sanduka konuşuyor ve aralarında hükmediyordu. Savaşa
gittiklerinde, onu eller üzerinde en önde taşıyorlar ve onun sayesinde
düşmanlarına karşı zafer kazanmak istiyorlardı. Düşmanla çarpışırken, melekler
onu askerin üstünde taşıyorlardı. Onlar bu sandukadan bir ses işittikleri
zaman, muzaffer olacaklarını kesin olarak anlıyorlardı.”[39]
Hâlbuki Tevrat ve İncil “Ahit sandığı” hakkında şunları
aktarmaktadır. Hz. Musa zamanında "O zaman Rab bana, 'Öncekiler gibi iki
taş levha kes ve dağa, yanıma çık' dedi, 'Ağaçtan bir sandık yap.”[40]
"Saf altından bir Bağışlanma Kapağı yap. Boyu iki buçuk, eni
bir buçuk arşın olacak. Kapağın iki kenarına dövme altından birer Keruv yap.
Keruvlar'dan birini bir kenara, öbürünü öteki kenara, kapakla tek parça halinde
yap. Keruvlar yukarı doğru açık kanatlarıyla kapağı örtecek. Yüzleri birbirine
dönük olacak ve kapağa bakacak. Kapağı sandığın üzerine, sana vereceğim taş levhaları
ise sandığın içine koy. Seninle orada, Levha Sandığı'nın üstündeki Keruvlar
arasında, kapağın üzerinde görüşeceğim ve İsrailliler için sana buyruklar
vereceğim.”[41]diye belirtmiştir. Tevrat’ta Yehova’nın isteği ve onun
direktifleri doğrultusunca imal edildiği anlatılan “Sandığın içinde altından
yapılmış man testisi, Harun'un filizlenmiş asası ve antlaşmanın taş levhaları
vardı.”[42]
Bu realite ortada iken müfessirlerin ahit sandığı ve
içindekilerle ilgili yaptıkları acayip yorumlara İsrailiyat denmesi bile mümkün
değildir. Çünkü İslami literatürde, İsrailiyat denen Tevrat ve Yahudi
metinlerinde bile böyle ifadeler yer almamaktadır. Bu durum Kur’an kıssalarının
tefsirinde metod geliştiremeyen İslam âlimlerinin usülsüz yaklaşımlarını
göstermektedir. Çeşitli yazılarımızda değindiğimiz bu olumsuz durum halen
Kur’an kıssaların anlaşılması hususundaki tefsirler açısından devam
ettirilmektedir.
Tevrat “Ahit sandığı” ile ilgili olayları şöyle aktarır:
“Filistliler, Tanrı'nın Sandığı'nı ele geçirdikten sonra, onu Even-Ezer'den
Aşdot'a götürdüler. Tanrı'nın Sandığı'nı Dagon Tapınağı'na taşıyıp Dagon
heykelinin yanına yerleştirdiler. Ertesi gün erkenden kalkan Aşdotlular,
Dagon'u RAB'bin Sandığı'nın önünde yüzüstü yere düşmüş buldular. Dagon'u alıp
yerine koydular. Ama ertesi sabah erkenden kalktıklarında, Dagon'u yine RAB'bin
Sandığı'nın önünde yüzüstü yere düşmüş buldular. Bu kez Dagon'un başıyla iki
eli kırılmış, eşiğin üzerinde duruyordu; yalnızca gövdesi kalmıştı.”[43]
“Ahit sandığı”nın,İsrailoğullarının manevi gücü olduğunu
tespit eden müşrikler, savaşta yendikleri İsrailoğulları sıbtının elinde olan
bu sandığı ülkelerine götürüp putlarının olduğu mekâna koyarak akıllarınca
kendilerinin de bu kutsal sandığın gücüne sahip olacaklarını düşünmüşlerdir.
Ancak hesapları tutmamıştır.
“Bütün Filist beylerini toplayarak, "İsrail
Tanrısı'nın Sandığı'nı buradan uzaklaştırın" dediler, "Sandık yerine
geri gönderilsin; öyle ki, bizi de halkımızı da yok etmesin." Çünkü kentin
her yanını ölüm korkusu sarmıştı. Tanrı'nın onlara verdiği ceza çok ağırdı. Sağ
kalanlarda urlar çıktı. Kent halkının haykırışı göklere yükseldi. “[44]
Neticede “Ahit sandığı” İsrailoğullarının müşriklerle
savaşmasına gerek kalmadan Allah’ın takdiriyle müşriklerin eliyle “RAB'bin
Sandığı Filist ülkesinde yedi ay kaldıktan sonra…”[45] Tekrar geri
getirilmiştir.
Kur’an’ın Ahit sandığının gelmesinde altını çizdiği konular
şunlardır. Birincisi Talût’un Kral tayin edilmesi Allah iradesinin
yansımasıdır. İkincisi ise savaşlara “Ahit sandığı” ile giderek onda olağanüstü
güçler atfeden İsrailoğulları bu vesileyle maddi olarak manevi açıdan
desteklenmiştir. Böylece savaşlardan kaçma, yan çizme yoluna
başvuramayacaklardır. Artık bir kralları vardır ve daha önceki savaşlarda
kendilerine manevi güç veren “Ahit sandığı” yanlarındadır.
Talût’un askeri ve idari yönetimi:
Bilindiği gibi İsrailoğullarının Kral istekleri “Kenan”
ülkesi yönetimindeki idari boşluğun doldurulması ve müşrik “Kenan” kavimlerinin
İsrailoğullarına saldırılarının önlenmesi amaçlı askeri yapılanma
gerekçesiyledir. Talût’un (Saul)
Tevrat Talût’un siyasi ve askeri organizasyonlarını detaylı
olarak anlatmaktadır. Bilgilenme açısından bazı ifadeleri alıntılayalım. Samuel
peygamberin Talût kral seçilmeden evvel bildirdiği organizasyon, Tal^t’un kral
seçilmesinden sonra gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Talût’un amacı dağınık bir
halde ve savaş için organize olamayan İsrailoğullarını müşrikler için savaşa
hazırlamaktır. Samuel onlara bunun nasıl olacağını şöyle açıklar: “Oğullarınızı
alıp savaş arabalarında ve atlı birliklerinde görevlendirecek. Onun savaş
arabalarının önünde koşacaklar. Bazılarını biner, bazılarını ellişer kişilik
birliklere komutan atayacak. Kimisini toprağını sürüp ekinini biçmek, kimisini
de silahların ve savaş arabalarının donatımını yapmak için
görevlendirecek.Kızlarınızı ıtriyatçı, aşçı, fırıncı olmak üzere alacak. En
seçme tarlalarınızı, bağlarınızı, zeytinliklerinizi alıp hizmetkârlarına
verecek. Tahıllarınızın, üzümlerinizin ondalığını alıp saray görevlileriyle
öbür hizmetkârlarına dağıtacak. Erkek, kadın kölelerinizi, en seçkin
boğalarınızı, eşeklerinizi alıp kendi işinde çalıştıracak. Sürülerinizin de
ondalığını alacak. Sizler ise onun köleleri olacaksınız.”[46]
Talût öncelikle savaşacak birlikler seçtiği görülmektedir.
İsrailoğullarından savaşacak olanları düzenli birlik haline getiren Talût
ayrıca Savaşma mahareti yüksek şövalyeleri de yanına alıp eğitmekteydi. “Saul,
İsrail'de iki yıl krallık yaptıktan sonra halktan üç bin kişi seçti. Bunlardan
iki binini Mikmas ve Beyt-El'in dağlık bölgesinde yanına aldı. Binini de
Benyamin oymağına ait Giva Kenti'nde Yonatan'ın yanına bıraktı. Halktan geri
kalanları evlerine gönderdi. Yonatan Giva'daki Filist birliğini yendi.
Filistliler bunu duydular.”[47]“Saul yaşamı boyunca Filistliler'le kıyasıya
savaştı. Nerede yiğit, güçlü birini görse kendi ordusuna kattı.”[48]“Saul
Davut'u çok sevdi ve ona silahlarını taşıma görevini verdi.”[49] Silahşör
olarak seçip yetiştirdiği kişilerden birisi de kendisinden sonra Kral olan Hz.
Davud vardır. Bu da onun isabetli görüşlerinin olduğunu serdetmekdedir.
Birliklerini organize eden Talût ordunun savaşma gücündeki
önemli bir eksikliğini de görmüş ve bunu telafi etmiştir. “Bütün İsrail
ülkesinde bir tek demirci yoktu. Filistliler, "İbraniler kılıç, mızrak
yapmasın" demişlerdi. Bu nedenle bütün İsrailliler saban demirlerini,
kazma, balta ve oraklarını biletmek için Filistliler'e gitmek zorundaydılar.
Saban demiriyle kazmanın bileme fiyatı, şekelin üçte ikisi kadardı. Beller,
baltalar, üvendireler için istenilen fiyat ise şekelin üçte biriydi. İşte bu
yüzden, savaş sırasında Saul ile Yonatan dışında, yanlarındaki hiç kimsenin
elinde kılıç, mızrak yoktu.”[50]
Talût ve ordusunun sınanması:
Talût kıssasında, Talût’un kral olması ile birlikte derlenip
toparlanan ve kendileri ile savaşan müşrik “Kenan” kavimlerine üstünlük
sağlayan İsrailoğullarının geldikleri bu üstün konumda Allah’a karşı
tutumlarında denenmelerinin gündeme gelmektedir. Bu yüzden Talût kumandasındaki
İsrailoğullarının müşriklerle savaşmaya giderken başlarından geçen bir olay
aktarılmaktadır.
Olay Kur’an’da şu şekilde beyan edilmektedir: “Tâlût askerlerle
beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan
edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim
ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan
içtiler. Tâlût ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût'a ve
askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna
varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok
sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler.”[51]
İsrailoğulları ordusunun denendiği ırmak[52] hakkında Tevrat
ve İslam kaynaklarında çeşitli isimler bulunmuş olsa da bunun önemi olmadığı
açıktır. Olayda müessir fiil, ırmak’tan su içilmemesi ya da hiç dayanamayanlar
durumda olanlar için eliyle bir avuç müstesna içilmesi şartı vardır. Cenab-ı
Hakk’ın bu emrine rağmen onun emrine isyan edenler olduğu anlaşılmaktadır. Hem
de çok sayıda!...
Irmağı geçen İsrailoğullarından su içenler Allah’ın emrine
uymamanın verdiği vicdan muhasebesinde isyan derecelerini daha da ileri
götürdükleri anlaşılmaktadır. Allah’ın emrine aykırı hareket edenler bu vicdan
muhasebesinden yenik çıktıkları için savaşacakları Calut ordusunu da gözlerinde
büyüterek geri dönme yönünde; Allah’a itaat edip su içmeyen gerçek mü’minleri
vazgeçirme amacıyla yönlendirmede bulundukları gözlemlemekteyiz.
Allah’a itaat edip su içmeyen mü’minler ise imanlarının
gereği olarak Allah’a tam olarak ittiba ettiklerini şöyle belirtmektedirler:
“Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir.
Allah sabredenlerle beraberdir, dediler.”[53]
İsrailoğulları ordusunun ırmaktan su içmeme emrine itaat eden
askerleri ile su içip isyan edenleri arasındaki bu muhavere aynı zamanda
Kur’an’ın iniş sürecinde müşrik/münafıklarla savaşta sabır sebat hususunda
meydana gelen/gelebilecek benzer vakıalara karşı örneklik teşkil ettiği
muhakkaktır. Talût kıssasının bu bölümünde, Kur’an kıssalarının temel
özelliklerinden birini daha görmekteyiz. Kur’an kıssaları, geçmişi kıssa
ederken, hâlihazır ve gelecekte muadil durumlara örneklik etmektedir. Aynı
zamanda anlatılan kıssa ile mü’minlerin gönüllerini tekid ederek, inkârcıların
olumsuz davranışlarını zemmetmektedir.
İsrailoğulları ordusundan Allah’a itaat edenlerin bu itaatkâr
davranışlarını müteselsilin sürdürdüklerini gözlemlemekteyiz. “Câlût ve
askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Bize
cesaret ver ki tutunalım. Kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler.”[54] Su
içmemekle Allah’a itaat eden askerler, su içip isyan eden askerlere karşı
Allah’ın izniyle galip gelineceği inancını beyan ederek bir başka itaat
sergilemişlerdir. Savaşta Calut ordusu ile karşılaştıklarında ise yine
imanlarının gereğini yaparak Allah’a münacatla ondan yardım istemektedirler.
Dolayısıyla kıssadaki Allah’a itaat hususundaki tüm bu olumlu ve olumsuz
davranışlar, Kur’an muhatabı olanlar için her biri ayrı değerde örneklik teşkil
eden davranışlar olarak sergilenmektedir.
Talût ve ordusunun sınanmasının Tevrat versiyonu:
Kur’an’da beyan edilen İsrailoğulları ordusunun denenmesi
kıssası Tevrat’ta iki ayrı versiyonda anlatılmaktadır. Yapılan savaş sonrası
bitkin düşen ordunun, Kral Talût tarafından yasaklanan toprak üzerinde akan
baldan yeme yasağı ve buna muhalefet eden Talût oğlunun konu edildiği birinci
kıssa Kur’an’da anlatılan kıssa ile aynı muhtevada olmadığı gözükmektedir.
“Böylece RAB İsrail'i o gün zafere ulaştırdı. Savaş Beyt-Aven'in ötesine dek
yayıldı. O gün İsrailliler bitkindi. Çünkü Saul(Talût), "Ben
düşmanlarımdan öç alıncaya kadar, akşama dek kim yemek yerse lanetli
olsun!" diye halka ant içirmişti. Bu yüzden de kimse bir şey yememişti.
Derken, her yanı bal dolu bir ormana vardılar. Askerler ormana girince,
toprakta akan balları gördüler. Ne var ki, içtikleri anttan korktukları için
hiçbiri bala dokunmadı. Yonatan babasının halka ant içirdiğini duymamıştı.
Elindeki değneği uzatıp ucunu bal gümecine batırdı. Biraz bal tadar tatmaz
gözleri parladı. Bunun üzerine oradakilerden biri, Yonatan'a, "Baban
askerlere, 'Bugün kim yemek yerse lanetli olsun' diye ant içirdi" dedi,
"Askerlerin bitkin düşmesi de bundan." Yonatan, "Babam halka
sıkıntı verdi" diye yanıtladı, "Bakın, bu baldan biraz tadınca
gözlerim nasıl da parladı!”[55]
Tevrat’ta anlatılan ırmaktan su içmeme sınanması ile ilgili
ikinci Tevrat anlatımı “Hâkimler” kitabındadır. Bilindiği gibi “Hâkimler”
kitabı, Talût öncesi İsrailoğulları dönemini anlatan bir kitaptır. Talût bu
karışık dönemin ardından doğmuş ve yönetime seçilmiştir. Irmaktan su içmeme
sınavı ise daha sonraları vuku bulmuştur.
Bu durumu yorumlayan bazı kaynaklar, Tevrat’taki Talût
kıssasında “….su imtihanına temas etmemiş bunun yerine Talût’un, “Düşmandan
intikam alıncaya kadar bugün ekmek yiyen mel’undur” dediğini
zikretmiştir(I.Samuel, 14/24). Ancak Hakimler kitabında (7/4-7) bir başka
harpte su imtihanı geçmektedir. Öyle anlaşılıyor ki bu su imtihanı birkaç kere
tekrarlanmış, Tevrat bunlardan bazılarını zikretmiştir.(İbn
Âşûr,II,497”demektedirler.
“Yerubbaal (yani Gidyon) ile yanındaki halk erkenden kalkıp Harot
Pınarı'nın başında ordugâh kurdular. Midyanlılar'ın ordugâhıysa onların
kuzeyinde, More Tepesi'nin yanındaki vadideydi. RAB Gidyon'a şöyle dedi:
"Yanında fazla adam var; Midyan'ı onların eline teslim etmem. Yoksa
İsrailliler, 'Kendi gücümüzle kurtulduk' diyerek bana karşı övünebilirler.
Şimdi halka şunu söyle: 'Korkudan titreyen dönsün, Gilat Dağı'ndan geri
gitsin.'" Bunun üzerine halktan yirmi iki bin kişi döndü, on bin kişi
orada kaldı. RAB Gidyon'a, "Adamların sayısı hâlâ fazla" dedi,
"Kalanları suyun başına götür, onları orada senin için sınayayım. 'Bu
seninle gidecek' dediğim adam seninle gidecek; 'Bu seninle gitmeyecek' dediğim
gitmeyecek." Gidyon halkı suyun başına götürdü. RAB Gidyon'a, "Köpek
gibi diliyle su içenleri bir yana, su içmek için dizleri üzerine çökenleri öbür
yana ayır" dedi. Ellerini ağızlarına götürerek dilleriyle su içenlerin
sayısı üç yüzü buldu. Geri kalanların hepsi su içmek için dizleri üzerine
çöktüler. RAB Gidyon'a, "Sizi diliyle su içen üç yüz kişinin eliyle kurtaracağım"
dedi, "Midyanlılar'ı senin eline teslim edeceğim. Öbürleri yerlerine
dönsün." Gidyon yalnız üç yüz kişiyi alıkoyarak geri kalan İsrailliler'i
çadırlarına gönderdi. Bu üç yüz kişi, gidenlerin kumanyalarıyla borularını da
aldılar. Midyanlılar'ın ordugâhı Gidyon'un aşağısında, vadideydi.”[56]
Bilgilenme amaçlı verdiğimiz bu alıntılarda karmaşık bir
ortam kıssa edilmektedir. Sınav yapanın kimliği karışıktır, sınav yapılan
kişilerin akıdevi durumları müphem bırakılmıştır, sınav sebepleri açık değildir
ve sınav sonucu tam hedefi yansıtmamaktadır.
Oysa Kur’an’daki Talût kıssasındaki Irmaktan su içmeme sınavı
mücmel olmasına rağmen sebep ve sonuçların çok açık ve sade olarak anlatıldığı
bir kıssadır. Vermek istediği mesajlar nettir.
Calut ve ordusu ile savaş:
Irmak sınanması akabinde Kral Talût kumandasındaki
İsrailoğulları ordusu, müşrik Calut ordusu ile karşılaşır. Tevrat’ta
detayları ile anlatılan bu karşılamada önce her iki ordunun en İyi
silahşorlarının mücadele ettikleri ufak çaplı ve gövde gösterisi amaçlı olan
bir muharebe yapılır.
Yapılan bu öncü muharebede Hz. Davud, müşrik Calut’u (Golyat)
yener ve onu öldürür. “Elini dağarcığına sokup bir taş çıkardı, sapanla
fırlattı. Taş Filistli'nin alnına çarpıp saplandı. Filistli yüzükoyun yere
düştü.” “Böylece Davut Filistli Golyat'ı(Calut) sapan ve taşla yendi. Elinde
kılıç olmaksızın onu yere serdi.” “Sonra koşup üzerine çıktı. Golyat'ın
kılıcını tutup kınından çektiği gibi onu öldürdü ve başını kesti. Kahraman
Golyat'ın öldüğünü gören Filistliler kaçtılar.” [57] Bu husustaki geniş
anlatımı “Kral peygamber Davud” başlıklı yazımızda yaptığımızı belirterek
konumuza devam edelim.
Hz. Davud’un elindeki sapan ve beş taşla alt ettiği Calut’un
ölümü üzerine müşrik Filistî ordusu dağılır. Bunun üzerine saldırıya geçen İsrailoğulları
ordusu, müşriklerin ordusunu yener. Böylece Kur’an’ın belirttiği “Nice az
sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir.” Ayeti
gerçekleşmiştir.
Kur’an bu vakıayı şöyle nakletmektedir: “Sonunda Allah'ın
izniyle onları yendiler. Davud da Câlût'u öldürdü. Allah ona (Davud'a)
hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allah'ın
insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı elbette
yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem
sahibidir.”[58]
Talût’un ölümü:
Kur’an’da Talût’un ölümü hakkında bilgi verilmez. Tevrat’ta
I. Samuel kitabı sonunda Saul’ün(Talût) ölümü anlatıulmaktadır. Müşriklerle
savaşta şehit edilen Talût’un aynı zamanda oğulları da şehid şehit olmuştur.
“Saul'un çevresinde savaş kızıştı. Derken Saul Filistli okçular tarafından
vuruldu ve ağır yaralandı. Saul, silahını taşıyan adama, "Kılıcını çek de
bana sapla" dedi, "Yoksa bu sünnetsizler gelip bana kılıç saplayacak
ve benimle alay edecekler." Ama silah taşıyıcısı büyük bir korkuya
kapılarak bunu yapmak istemedi. Bunun üzerine Saul kılıcını çekip kendini
üzerine attı. Saul'un öldüğünü görünce, silah taşıyıcısı da kendini kılıcının
üzerine attı ve Saul'la birlikte öldü. Böylece Saul, üç oğlu, silah taşıyıcısı
ve bütün adamları aynı gün öldüler.”[59]
Şehid ettikleri Talût ve oğullarının başını keserek ona
olan hınçlarını gösteren müşriklerin bu vahşi davranışı karşısında
İsrailoğullarından bir gurup gizlice Talût ve oğullarının naaşlarını alarak
Yaveş denilen mevkide toprağa defnederler. “Bütün yiğitler geceleyin yola
koyularak Beyt-Şean'a gittiler. Saul'la oğullarının cesetlerini Beyt-Şean
surundan indirip Yaveş'e götürdüler, orada yaktılar. Sonra kemiklerini toplayıp
Yaveş'teki ılgın ağacının altına gömdüler ve yedi gün oruç tuttular.”[60]
Sonuç:
Kur’an’ı Kerimde serdedilen Talût kıssası öncelikle geçmişte
yaşanmış bir vakıayı kıssa etmektedir.
İslam kaynakları Talût kıssasını Davud peygamber kıssası
içerisinde vererek Talût’u, Davud ile özdeşleştirmişlerdir. Oysa Talût
kıssasının Davud peygamber kıssasından bağımsız bir kıssa olarak
değerlendirilerek incelenmesi gerekmektedir.
Kur’an’ı Kerim’deki Talût kıssasında yer alan cihad’dan
kaçınan İsrailoğulları olayı anlatımı, geçmiş bir kavmin olumsuz tavrını
açıklarken, aynı anda nüzul dönemi Kur’an muhataplarını da uyarmaktadır. Medine
Müslümanlarının da geçmiş kavimlerde olduğu gibi bu olumsuz yaklaşımlar
sergilememelerini, böyle olumsuz tavırlar sergileyip savaşmamak için çeşitli
mazeretler sürenlerin içlerinde olanı Allah’ın bildiğini beyan etmektedir.
Kur’an’daki
Talût kıssası, Talût’un yönetici seçilirken dikkat ettiği
veya muhataplarının dikkat etmesini istediği çok önemli bir ayrıntı
vermektedir. Kur’an göreve nasp edilen kişinin ehil yani “ilim” sahibi tarafını
öne çıkarmaktadır. Oysa Tevrat fiziksel ve etnik detaylar vermektedir. Bu durum
Kur’an ve Tevrat arasındaki genel ayrımın karakterini de taşımaktadır.
İsrailoğullarının Talût dönemi kıssasındaki, Talut’un
seçimine olan muhalefetleri anlatılarak hem İsrailoğullarının Talût dönemi hem
Hz. Muhammed dönemi hem de tüm zamanlarda cari olan liyakat ve ehliyete değil
maddiyat ve nesebe ve birtakım dünyevî ölçülere dayanarak yapılan müşrik
itirazları ve bu itirazların Allah nezdindeki geçersizliği gündeme
getirilmektedir. Kıssadaki Talût’un seçiminde verilen ölçü aynı zamanda Hz.
Muhammed’e resullüğü hususunda itirazlar getiren Mekke’li müşriklere ve zımnen
Medineli Yahudilere bir cevaptır. Bu durum aynı zamanda Kur’an kıssalarının
yaşama nasıl örneklik ettiğini göstermektedir.
İsrailoğulları ordusunun ırmaktan su içmeme emrine itaat eden
askerleri ile su içip isyan edenleri arasındaki muhavere aynı zamanda Kur’an’ın
iniş ve kıyamete kadarki sürecinde müşrik/münafıklarla Müslümanlar arasında
savaşta sabır sebat hususunda meydana gelen/gelebilecek benzer vakıalara karşı
örneklik teşkil ettiği muhakkaktır. Talût kıssasının bu bölümünde, Kur’an kıssalarının
temel özelliklerinden birini daha görmekteyiz. Kur’an kıssaları, geçmişi kıssa
ederken, hâlihazır ve gelecekte muadil durumlara örneklik etmektedir. Aynı
zamanda anlatılan kıssa ile mü’minlerin gönüllerini tekid ederek, inkârcıların
olumsuz davranışlarını zemmetmektedir.
Kur’an’daki Talût kıssasındaki Irmaktan su içmeme sınavı
Tevrat’a nazaran çok mücmel olmasına rağmen sebep ve sonuçların, iman- küfür
muvazenesinin çok açık ve sade olarak anlatıldığı bir kıssadır. Kur’an’ın
vermek istediği mesajlar nettir.
Kur’an’la benzer olarak Tevrat’ta yer alan Talût kıssası,
onlarca sayfada ve yine bir o kadar karmaşık olaylarla birlikte
anlatılmaktadır. Oysa Kur’an, Talût görevlendirilmeden önceki İsrailoğulları ve
Kenan bölgesinin durumunu ve hidayetle ilgili mesaj ve derslerini Tevrat’tan
çok daha mücmel olarak icaz, belagatle ve fesahatle beyan etmektedir.
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar
[1] Tevrat; Hakimler, Bab2/17,19.
[2] Tevrat; Hakimler, Bab10/6.
[3] D.İB; Kur’an yolu Türkçe meal ve tefsir, c.I, s.386
[4] Tevrat; Hakimler, Bab18/1.
[5] Tevrat; Hakimler, Bab19/1.
[6] Tevrat; Hakimler, Bab21/25.
[7]Kur’an/ Maide suresi/24.
[8] Tevrat; I.Samuel, Bab7/3.
[9] Tevrat; I.Samuel, Bab7/15-17.
[10] Kur’an/ Bakara suresi/246.
[11] Tevrat; I.Samuel, Bab8/1-8.
[12] Tevrat; I.Samuel, Bab9/1-2.
[13] Ignaz Goldzıher, Der Mythosbeiden Hebraern, S.162.
[14] Mehmed Vehbi; Hülasat’ül Beyan, C.1-2, s.446.
[15] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, c.1, s.662.
[16] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c.5,
S.338.
[17] Tevrat; I.Samuel, Bab9/16.
[18] Tevrat; I.Samuel, Bab9/21.
[19] Kur’an/ Bakara suresi/247.
[20] Tevrat; I.Samuel, Bab17/4.
[21] Tevrat; I.Samuel, Bab17/37-39.
[22] Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c.5, S. 341.
[23] Vehbe Zuhayli, A.g.e, c.1, s.662.
[24]Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c.5,
S.346.
[25] Kur’an/ Bakara suresi/246-248.
[26] Mevdudi; Tef’himü’l Kur’an, c. 1 , s.190 .
[27]Kur’an/ Bakara suresi/246.
[28] Kur’an/ Bakara suresi/247.
[29] Tevrat; I.Samuel, Bab9/27.
[30] Tevrat; I.Samuel, Bab10/1.
[31] Tevrat; I.Samuel, Bab11/15.
[32] Kur’an/ Bakara suresi/247.
[33] Kur’an/ Hud Suresi/12.
[34] Kur’an/ IsraSuresi/93.
[35] Tevrat; I.Samuel, Bab10/27.
[36] Tevrat; I.Samuel, Bab11/27.
[37] Tevrat; I.Samuel, Bab13/1.
[38] Kur’an/ Bakara suresi/248.
[39] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c.5,
S.344.
[40] Tevrat;Yeşu,Bab3/4.
[41] Tevrat; Çıkış, Bab25/16-22.
[42] İncil; İbranilere mektup, 9/4; D.İB; Kur’an yolu Türkçe
meal ve tefsir, c.I, s.389;
Abdurrahman Küçük; Ahit sandığı, D.İ.A, C.I, S.535.
Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, c.1, s.668;
Mehmed Vehbi; Hülasat’ül Beyan, C.1-2, s.448
[43] Tevrat; I.Samuel, Bab5/1-4.
[44] Tevrat; I.Samuel, Bab5/11-12.
[45] Tevrat; I.Samuel, Bab6/1.
[46] Tevrat; I.Samuel, Bab8/10-17
[47] Tevrat; I.Samuel, Bab13/1-3.
[48] Tevrat; I.Samuel, Bab14/52.
[49] Tevrat; I.Samuel, Bab16/21.
[50] Tevrat; I.Samuel, Bab19/22.
[51] Kur’an/ Bakara suresi/249.
[52] İbni Kesir; Muhtasar Kur’an-ı Kerim tefsiri,c.I, 209;
[53] Kur’an/ Bakara suresi/249.
[54] Kur’an/ Bakara suresi/250.
[55] Tevrat; I.Samuel, Bab14/23-29
[56] Tevrat; Hakimler, Bab7/1-8.
[57] Tevrat; I.Samuel, Bab17/49-51.
[58]Kur’an/ Bakara suresi/251.
[59] Tevrat; I.Samuel, Bab31/3-6.
[60] Tevrat; I.Samuel, Bab31/12-13.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder